• DOLAR 34.086
  • EURO 37.979
  • ALTIN 2816.634
  • ...

Asıl sorgulanması gereken neydi?

Bir insan nasıl olur da şefkat ve merhametin narin bir aynası olan hem de kendi hanesinden olan bir kız çocuğunun canına ilişecek kadar kalpsiz olabilir?

Bunu işi gücü çocuk öldürmek olan terör rejimi hâlâ yapmaya devam ediyor da ezan okunan bir beldede böylesi bir vicdansızlık neyin nesi?

Katilin cürmü, iğrenç ilişkilerle alakalı ise o zaman fuhşiyatın her türlüsünü ta köylere kadar bu topluma kimler nasıl pazarlıyor? bunun konuşulması gerekirdi.

Fakat çok sıkışan şeytan ve taraftarları evvela bu kadar sadistçe işlenmiş bir cinayetteki paylarını örtmek için olayın, toplumun hissiyatına dokunan ucundan tuttular.

Müstehcenliği, çıplaklığı ve cinsi sapkınlıkları yayanlar da savunanlar da kendileri olduğu halde bir anda ahlak bekçisi rolüne büründüler.

Kandildeki pkk’nin ta başından beri doğrudan ve dolaylı olarak öldürdüğü çocukların ahı kurumamışken kendi katil suratlarına insancıl maskeler takarak kalabalıkların duygularını gasp etmeye çalıştılar.  

Zannettiler ki, herkes, sırtlarına bindikleri eşekler kadar ahmaktır.

Ve uzaktan yakından alakası olmadığı halde böyle adi bir hadiseden HÜDA PAR nefreti uydurmaya çabalayacak kadar alçak, kahpe, kancık, ırz düşmanı azılı kafir ve münafık olduklarını bir kere daha ortaya koydular.

Ubey ibni Selul gibi kayıtsız şartsız boyun eğdikleri azgın yahudilerin emir ve talimatlarıyla vazifeler dağıtıldığı ortaya çıktı:

“Sen şu dakikada şöyle diyeceksin. Sen şunu yazacaksın. Sen şunları organize edeceksin. Sen sokakta olacaksın.”

Ve dağda, televizyonda, kürsüde, sosyal medyada, koltukta, önde, arkada ne kadar ucuz personelleri varsa görevlerini, netenyahu şehvetiyle yerine getirmeye devam ediyorlar.   

O kadar ölçüsüz o kadar ayarsız ve o kadar çukurlar ki, kimi eski chplilere bile “bu kadarı da olmaz” dedirtiyorlar.

Malazgirt’te Sultan Alparslan değil de HÜDA PAR kazanmış diye düşünüyorlar, Telaviv’deki şefleri kadar korkup panikliyorlar. Üstüne bir de Barzani ile görüşme eklenince kendilerine jilet atıyorlar. Kudurmuşluktan saçmalamaya başlıyorlar.

Bunların mesleği olan yalan ve iftira hakkında ayetteki ifade ilginçtir:

“Siz onu kendiniz için kötü sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır.” (Nur 11) 

Hz. Ayşe annemize ve Hz. Savfan’a atılan ve otuz gün boyunca konuşulan iftiradan sonra inen ayetin ortasında Rabbimiz öyle diyor; “o sizin için iyidir.”

Tefsirler bu hayır için farklı şeyler söylüyorlar. Yalnız bu hayrın ne olduğu süreç içerisinde anlaşılıyor. Bu sözlü eziyetlere sabretmeye karşılık, içteki arınmanın, bilenmenin ve agâh olmanın yanında her dönem nice lütuflar verildiği malumdur.

Şimdi insanlıktan zerre kadar nasibi olan her vatandaş şunu daha net anlıyor. Hak ve adalet temelinde toplumun inanç, kültür ve medeniyet mirasına sahip çıkanların önündeki engeller kalkmadığı sürece bu ülkenin doğusu da batısı da ite çakala bırakılıyor demektir.

Elhamdülillah bu coğrafyada da umudu besleyen Hüseyinler, Selahaddin’ler, Yasinler, Aytaçlar, Sacid’ler ve daha nice diriler var ki emperyalistler bu “şahs-ı manevî” karşısında çaresizlikten olmadık yöntemler deniyorlar.

Elhamdülillah ki, Kur’an Kurslarına kin kusanlara inat, Allah taraftarları var. Ki onlar çocuklar ölmesin diye var ve zalimler, en masumların cansız bedeni üzerinden siyasi ve ideolojik çıkar gütmesin diye var.

De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (İsra 81)