Soykırım Durmuyor, Dünya Dursa Ne?
Mahmud Abbas bugün Türkiye’de. Peki neden gelir, nasıl çağırılır diye uzun uzun yazmaya gerek var mı? Hayır.
Onun için düşünmeye, yorum yapmaya değer mi? Hayır. Kimsenin umurunda olmayanı umursayanlar düşünsün. Bize ne..
Rusya Ukrayna arası savaş büyüyebilirmiş. Güya Nato’nun Avrupa’lı üyeleri, Putin’i çok kızdırmış o da bir çılgınlık yapabilirmiş. Böyle boş beleş rivayetler gerçek dahi olsa sağdan soldan haber malzemesi araştırmaya gerek var mı? Hayır. Gerçekten elindeki füzeleri oraya buraya atsa bize ne.
Trump’a, yine bir suikast girişimi şüphesi varmış. Geçen kulağını sıyıran kurşunun bu sefer ne yapacağı belli olmazmış. Kevgire çevirse ne olacak? Şunun yerine bu gelecekmiş. Canları cehenneme, ölseler ne olacak yaşasalar ne?
Japonlar, atom bombası atılışının yıldönümünde şeref konuğu olarak Amerika’yı çağırmışlar. Japon konuşmacılar küresel ısınmadan bahsetmişler. “Amerika sen ne büyük bir şeytansın” deselerdi ne değişecekti? O zaman “helal olsun” diye alkışlansalar ne olacaktı ki?
Olimpiyatlar başlamış, sürmüş ve bitmiş. Açılırken şu mesajı, kapanırken bu mesajı vermişler. Çok lazımdı sanki. Bir de şunlar şu dalda bunlar bu dalda madalya almış, kimi kazanmış, kimi kaybetmiş. Eee ne yapalım, şu vaziyette oturup muhasebesini mi yapalım?
Bir de malum belediye başkanının Paris macerası çok şaşaalı geçmiş. Çok çok büyük miktarda paralar harcanarak İstanbul’un ve Türkiye ekonomisinin gücüne gururla atıf yapılmış. Ne var bu kadar konuşacak, su faturalarına yüzde elli, toplu ulaşıma yüzde yetmiş zam yapılır olur biter. Kimse de aldırış etmedi, etmez. Hasılı gündem etmeye değmez.
Kılıçdaroğlu parti kuruyormuş. Kenarda başkaları da parti için ısınma egzersizleri yapıyormuş. İktidar partisine birileri geçiyormuş. Geçişler devam edecekmiş. Yine birilerinin morali bozuluyor, birilerinin ki düzeliyormuş da ne olmuş?
Ha transferler filan derken süper lig de acayip heyecanlı başlamış. Falan takım filan takımı kendi evinde bir sıfır yenmiş. Deme ya?
Duydun mu abi enflasyon sanki durmaya çabalıyormuş diyorlar.
Şu ünlü hocaefendi var ya eskisi kadar kimse ne dediğini merak etmiyormuş.
Arabalar satmıyor, evlerin yüzüne kimse bakmıyor, oteller boş kalıyormuş.
Bırakın böyle alışılmış türden küçük büyük, yakın uzak gelişmeleri, “yeni keşfedilen gezegenden gelen uzaylıları karşılama töreninde konuşan Biden, yanlışlıkla onların aracına binip gitti” diye bir video haber paylaşılsa, ya da ne bileyim yörüngesinden çıkan Mars’ın bir iki hafta içinde dünyaya çarpacağı söylense inanın artık bir kıymeti yok.
İnsan doğranan bir pazar olmuşsa dünya ve cesetler sebze poşetlerine konmuş sahiplerine teslim edilmeyi bekliyorsa yan tezgahta domates seçenlerin başına gelenlere dikkat kesilmek kadar mide bulandırıcı ne olabilir?
Burada kahvaltı yapıyorsunuz, ekranlarda paramparça çocuklar ve yanı başında “hepinizi Allah’a şikayet edeceğiz” diyen mazlum müslümanlar.
Şurada gülüyorsunuz, az ileride kan ağlayan anne kucağında çocuklar, çocuk kucağında anneler.
Biz, siz burada bir şeylere kavuştuk, şunu bunu hallettik diye seviniyor gibiyiz belki ama Gazze’li az önce, şu dakika, şu saat bir şeyinden değil çok şeyinden koparıldı.
Parmaklarımız ekranı kaydırırken, boş bir bakış daha düşer ya ömrümüzden, Filistin’de boş yok; su kahır, ekmek kahır, sükut kahır, düş kahır.
Soykırıma artık haber gözüyle bakmıyor ajanslar. Ve buna alışma eşiğinin çoktan aşıldığı bir yerde insana dair, hayata dair, geleceğe dair ne söylense samimiyetten uzak geliyor.
Bu korona pandemisinden çok daha ağır bir bela.
O zaman bedenler ölüyordu, şimdi kalpler ölüyor.
O zaman, “ölü sayısı bugün şu kadar” deniyordu, şimdi vicdanların hepsi mezarda.
Ya Hak! Ya Mevlâ! Ya Allah! Habibi Ekremin Muhammed Mustafa’ya Filistin’deki dertler ve onların dermanı miktarınca salat ve selam eyle. Bu salavatlar hürmetine onları çilelerden kurtar, sahili selamete çıkar, ödedikleri bedelin karşılığında bu dünyada da gözlerin kamaşacağı bir mükafat ihsan eyle. Amin.