Afetler Diyarında Tedbir ve Acil Müdahale
Ovaları meraları, tarlaları ve ufku kaplayan devasa bir yangınla sarsıldık. Onbir can ile hanelere ateş düştü. Ve koyunlar, keçiler, köylünün emeği, alın teri, ekini, mahsülü, geçimi, ödeyeceği borcu, kurduğu hayali yandı.
Sabah ortaya çıkan dehşetli manzara da hayli yürek sızlatıcıydı.
Elbette maddi kayıplar bir şekilde sarılacaktır da zamanında etkin müdahale beklentisinin de kül olup gitmesi nasıl telafi edilecek acaba?
İster deprem, ister sel, ister maden göçüğü, ister yangın olsun farketmiyor, afetler diyarındayız. Bu hakikatin bir dili var ve bağıra bağıra konuşuyor diyor ki; “tedbir, tedbir, tedbir acil müdahale, acil müdahale, acil müdahale..”
Bu coğrafyayı idare edenlerin ve dahi şöyle böyle kendilerine mecbur ettikleri halkın iki asırdır kapısını aşındırdığı batıdan almadığı hiçbir pespayelik kalmadı.
Yasaları alındı, kılık kıyafetlerinden opera balelerine kadar ne kadar önemli(!) hünerleri varsa hepsi olduğu gibi buraya uyarlandı, onlara benzemek için herkes yarıştırıldı.
Fakat maddi sahadaki tedbirlerini almaktaki yavaşlık hala devam ediyor.
Coğrafyaya kader denebilir ama maden kazasının acılarından söz ederken, Almanya’da neden insanlar maden ocaklarında ölmüyor deyip bir sonraki maden kazasında şahıs ihmalinden söz etmek nasıl izah edilebilir?
Yahu bayramların kaza bilançosu diye onlarca ölü ve binlerce yaralının haberleri verilirken yetkili ağızların “azalttık” cümlesi bir kayıp için bile incitici, kırıcı değil mi?
Tekrar tekrar söyleyelim: “Afetler diyarındayız.”
Ölüm haktır, Amenna.
İlla ki, dünyanın her yerinde afetlerde can kayıpları olur, Amenna.
Eskiye göre gerek hazırlık, gerek bilinçlendirme, gerek müdahale, gerekse tazmin çok daha ilerde, Amenna.
Fakat felaketi önlemek ve bir kişinin bile zarar görmemesini sağlayacak çok daha ileri çok daha hızlı, çok daha yoğun, çok çok daha yaygın bir çabanın gerekliliği orta yerde duruyor.
Orman da yanmamalı, ormanda bir hayvan da, insan da..
Tarla da yanmamalı, yakılmamalı, o tarlada bir umut, bir düş, bir yürek de..
Ve bin helikopterinizin, bir milyon ekibinizin halihazırda mevcut olması yetmez, bunlar anlık uçmalı korkunun, endişenin, acının üzerinde.
İnsani ve vicdani tutum; beş dakika geç kalan itfaiye veya ambülans için sinirlenen felaketzedede art niyet aramak değil bu işleri hızlandırmanın bir hal çaresini bulmaktır.
Tabi ki, felaketler toplumun acılarını suistimal ederek buradan siyasi çıkar devşirmek isteyenler için de son derece münbit vakitlerdir. Fakat imdadına yetişmede bir dakika geç kalındığı için bir şahıs hayattan koptuysa bunu da herhalde hafife alamazsınız.
Belki de afetler diyarında yaşamanın aklı perdeleyen hislerle hareket etmek diye bir neticesi var da hepimiz buna teslim olmuş gibiyiz.
Devlet yaşattığı sürece yaşar. Bir kişiyi dahi yaşatmakta ihmali olan bir devlet kendi ömründen uzun yıllar düşürmüş demektir.
Ve devleti temsil edenler..
Afette halk onları olay anında yanlarında görmek ister. Felaket büyükse alt kademe değil üsttekileri de görmek ister..
Can diyoruz.
İnsan diyoruz.
Var olması gereken. Varlığı için seferber olunması gereken insan.
Mevla ölenlere rahmet eylesin. Acıları dindirsin, sabır versin, yaralılara şifalar versin. Amin.