• DOLAR 32.832
  • EURO 35.187
  • ALTIN 2449.587
  • ...

“İşte kalplerinde hastalık olanları: 'Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz' diyerek (kafirlerin) aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır.” (Maide 52)

 Filistin’in mevcut ahvalinin tefsir edeceği nice ayetten biridir bu..

Mesela en başta kaplerinde hastalık olanlardan bahsediyor.

 Ne gibi?

İki arada bir derede olmak gibi. Ne tam batının çıkarlarıyla çelişmek ne de kendi değerlerini tam olarak terketmek, ikisinin ortasında bir reelpolitik tutturmak gibi.

Korkunun ecele faydası olduğunu sanmak gibi. Allah’tan değil de -haşa- Allah’ın, vaadini yerine getirmeyeceğinden korkmak gibi.

Irkçılığın, menfi milliyetin, tüketen bir ulusçuluğun, halkların geleceği için en iyi çözüm olduğunu düşünmek gibi.

Kat kat artırılmış faizle kat kat yücelere fiili dua edip, “Allah’ım piyasayı düzelt” demek gibi.

Elite, seçkine, ileri gelene hasbî; garibana, avama resmî davranmak gibi.

Putperestleri baş tacı yaparken, Hakperestleri “sen bi sus hacı” repliğiyle itelemek gibi.

 Hastalık da derece derece.. Çok hafif seyredeni de var, ağır ve kronik olanı da.

Bugün yaşanan felakete koşmak, evvela yönetimlerin meselesi olduğundan elbette ki öncelikle yöneticiler konuşulacak. O yüzden tabi ki yetkililerin yakalandığı manevi hastalıklar daha dikkat çekicidir.

Türkiye, işgal rejimiyle ticarete son verdiğini açıkladığında diğer halkı Müslüman ülkelerin herhalde bu kararı alkışlayıp desteklerini ifade etmeleri beklenirdi.

Ya da batıdan gelen siyonist kölelerin suratına “Hamas bir terör örgütü değildir” denildiğinde diğer Müslüman ülke yöneticilerinden hemen tebrik mesajları gelmeliydi.

Ancak ortalıkta devlet başkanı diye dolaşan öyleleri var ki hastalığın en büyüğüne ve tedavisi imkansız olan en müzminine yani “işgalciye uşaklık” illetine yakalanmışlar.

Terör çetesinin arkasında durmadığı zaman koltuğuyla petrol kuyusunun dibine atılmaktan ya da Firavunun gark olduğu denizin dibinde boğulmaktan korkuyorlar.

Bunların ki aslında hastalıktan da öte.

Kitaplar 16.yüzyılda Isparta Eğirdir’de yaşamış Berdei Sultan yahut Şeyhülislâm Berdeî(rh) diye anılan bir veliden şu hatırayı naklederler:

Bu zat, camiye giderken çok kişiyle karşılaştığı halde hepsine değil yalnız birkaç kişiye selam verirmiş. Bir talebesi bunun sebebini merak edince, eliyle o müridin gözlerini sıvazlamış ve çarşıya göndermiş. Bu mürid bakmış ki insanların kimi maymun, kimi çakal, kimi kurt, kimi köpek, kimi tilki, kimi hınzır suretinde. Dehşetle şeyhinin yanına vardığında gözünü tekrar meshederek onu hakikatten zahire geri döndürmüş.

Kıyamet günü dünyada iken işledikleri cürümlerine göre maymun ve domuz suretinde diriltilecek insanlardan haber veren Hadisler de okuyoruz.

Şu an zaten dünyanın kıyameti kopmuş gibi bir vaziyet var. Ortada gizli saklı pek bir şey kalmadı. Yarın filan ülkelerin başındakiler bu siyonist çetenin kayıtlı istihbarat elemanıymış dense de hiç ilgi çekmeyecektir. 

Velhasıl, Filistin’in ağrıları dinmeden, müslüman alem de kalbinin büyük bir kısmını kaplamış hastalıklardan kurtulamayacak.

Oraya düşen lanet yok edilmeden dünya kendine gelemeyecek.

Geçmişte maymuna ve hınzıra çevrilenlerin bugünkü torunlarına dünya dar edilmedikçe suretlerin hakikati düzelmeyecek.

Mevla şifalar versin.