• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Seçimde halkın hepsi müşteri, siyasetçiler ise satıcı rolündedir. Haliyle ticaretin yazılı yazısız ne kadar kuralı varsa onlardan çok daha fazlası seçim sürecinde devrededir.

Siyasetçilerin sattığı vizyon, vaat, aday, eser gibi ürünlerin kalite standardı ise güvenden başka bir şey değil.

Sayın Erdoğan, vaatlerini sayarken yanında eserlerini de sayıyor ve böylece daha kolay güven veriyor.

Peki karşı taraf eserlerini saymıyor mu?

Şimdi “ne eserleri var ki saysınlar” diyeceksiniz.

İşte burada gözlerden kaçan bir husus var.

Adamlar yüz yıldır eğitim öğretimin her aşamasında ve devlet kurumlarında zaten sürekli eserlerini işliyorlar, övüyorlar, ezberletiyorlar.

Mesela ne diyorlar:

“Erkek ve kadınların bin yıldan beri İslam’la ördüğü, edeple nakışladığı elbiselerini atıp onun yerine batı modernitesinin ucubesini getirdik. Diğer İslam ülkeleri yerel kıyafetlerini bırakmadıkları için modernleşemediler. Fakat biz Kılık Kıyafet Devrimi ile çağ atladık, son yüz yılda aynı kıyafeti giydiğimiz İngiliz, Fransız ve Almanlarla aynı endüstri devrimini yaptık, aynı refah seviyesini yakaladık. İşte bunları hep o sarığı, fesi, peçeyi atıp yerine getirdiğimiz çağdaş kıyafetlere borçluyuz.”

Bakın buna benzer cümleleri, ilkokuldaki çocuğunuzun hayat bilgisi kitabında bulabilirsiniz. Hakeza ortaokulda, lisede ve üniversitelerin ilk senesinde mecburi olan İnkılap Tarihi derslerinde de görürsünüz.

Yine şu memlekette yolu devletin resmi yahut özel okulundan mecburen geçen herkesin kafasının içine içine çakılan o göz kamaştırıcı hizmetlerinden biri de neydi?

Birey ve toplumun disiplini olan İslam Ahkamının iptal edilip yerine İsviçre, İtalya, Fransa gibi ülkelerden alınan yasalarla yeni bir hukuk düzeninin tesis edilmesi idi.

Şimdi şu hizmetle ne kadar övünseler az değil mi?

“Hey millet! Hepiniz İsviçre’den getirdiğimiz Medeni Kanun’un size sunduğu olanakla evlilik cüzdanı alıyorsunuz. Bu kanunla aileniz yasal güvenceye kavuşuyor.”

“Hele din işleri ile dünya işlerini ayırmak için size armağan ettiğimiz laiklik yok mu? O laiklik sayesinde kendinizi Parisli, Londralı gibi hissediyorsunuz. Onlara beslediğiniz hayranlıkla uygar olmanın zevkini tadıyorsunuz.”

“Bakın sizi Tevhidi Tedrisat ile medreselerden de kurtardık. Hem neydi o Arap Alfabesi, çocuklarınız şimdi ne güzel Latin alfabesiyle yazıp okuyorlar. Böylece ileri dünyanın teknolojisini yakaladılar, çeviri de olsa batı klasiklerini onların harfleriyle okudular, kendilerini batılılara daha yakın hissettiler. Şimdi bu az bir iyilik mi?”

“Daha neler neler yaptık. Halifeliği kaldırdık böylece bizi geçmişte bırakan önemli bir bağdan kurtulmuş olduk.”

Batının operasına, tiyatrosuna, tangosuna, balesine, müziğine bu ülke insanının ne kadar ihtiyaç duyduğunu gördük ve çok daha fazlasını bu halka kazandırdık.

İşte böyle dostlar, İlke ve İnkılaplar gibi ana muhalefetin ne kadar eseri varsa devletin milli olan eğitim kurumlarıyla yüz yıldır anlatılıyor hem de öyle sadece seçim zamanlarında değil, her sene, her yerde.

Şimdi adamların buna rağmen kazanmaması çok düşündürücü.

Ancak yüz senedir okullarda kendi partileri anlatıldığına göre “nasıl olsa arkada duran biziz, duvarda asılı olan biziz, tartışılmaz otorite kabul edilen biziz” diyorlar.

Kaybetseler de bununla teselli buluyorlar, rahatlıyorlar.

Şimdi bu seçimin avantajlısı kim oluyor?