Asrın afeti Yazması zor, konuşması zor..
İngiltere yüzölçümü kadar geniş bir alanda etkili oldu deprem. 13,5 milyon kişi etkilendi. Felaketin yaşandığı sahada yerleşim çok dağınık, on tane ilde, onlarca ilçede ve binlerce köyde binalar yıkıldı, yollar, havaalanları zarar gördü, sıfırın altına düşen hava sıcaklığı yanında kar ve yağmur yağıyor.
Bu kadar büyük bir afetin ortaya çıkardığı krizi yönetmek hiçbir devlet için kolay değildir. Türkiye daha önce çok büyük depremler yaşadığı için acil yardım konusunda iyi durumda ancak bu çapta bir yıkımı öngörmesini beklemek de insaflı olmaz.
Evet, fay hatlarının olduğu bölgelerdeki yapılaşma için öncesinde yapılacaklar çoktu. Deprem gerçeğini ıskalamanın bedelini defalarca en ağır biçimde ödeyen bir ülke için, geçmişe dönük pişmanlıkları konuşmak da artık beyhude..
45 ülke yardım göndereceğini bildirdi ve başta arama kurtarma ekipleri olmak üzere gıda ve tıbbi destek yardımında da bulunmaya başladılar.
Tüm dünya katları kağıt gibi üst üste yığılan sekiz dokuz katlı binaların çevresinde her an azalan umutlarla birilerinin sağ bir şekilde çıkarılmasını bekliyor. Fakat enkaz altındakilere ulaşmak da onları oradan çıkarmak da hassas bir iş. Çünkü her şeyi birbirine karışarak moloza dönüşmüş binlerce yıkıntıya gereken zamanda müdahale etmek hem çok sayıda tecrübeli ekip ve ekipmana ihtiyaç duyuyor hem de bunların anlık koordinesine.
Soğuk hava şartlarında artçı sarsıntılar nedeniyle evlerine giremeyen milyonların barınma ve iaşesi de büyük bir sorun.
Kıyametin provası gibi..
Çaresizce feryatlar, boğuk boğuk çığlıklar, sesi duyulmayanlar, yığın yığın ölümler. Herkesin bir kimsesi, eşi, çocuğu, kardeşi, anne babası, arkadaşı canından olmuş.
Aman Allah’ım. Yazması zor, konuşması zor, duyması zor..
Bugünler de geçecek, sonuçta son anda yetişildiği kadarıyla, elden gelen imkanlarla erişildiği kadarıyla imdat bekleyenlere ulaşılacak, varılamayanlar ise Hakka vasıl olacaklar.
Kalplerimiz bir tülün en ince yerinden yırtılıp duracak, aldığımız nefesler vicdanımızın boğazına takılıp duracak, sen ben bir suskunluk göçüğünde yarınlara dair kırık dökük düşler görmeye devam edeceğiz. Ve acısıyla sızısıyla, alıp götürdüğü ile, koparıp yuttuğu ile bu dehşetli günler de geçip gidecek.
Dünya denilen sebepler diyarındayız. Burada yaşamın somut kuralları var. Fizik gibi, Matematik gibi, Kimya, Biyoloji, Jeoloji gibi.
Maddi gerçekliği ciddiye almazsanız, bu dünyadaki yaşam bu hafifliğe bir yere kadar müsaade eder. Su, sıfır derecede değil eksi 20 derecede donar derseniz sıfır derece sizi affetmez.
Jeoloji diye bir tecrübe var, onun da fay hattı, deprem bölgesi diye tespitleri var. Hasılı başımıza gelenler kendi ellerimizin eseri, biçtiklerimiz ektiklerimizin meyvesi, öykümüz kendi yazdıklarımız.
Neredeyse her yazımızda “tedbir gibi akıl yoktur” hadisini aktarıyoruz. Devlet tedbir demek, gelecek tedbir demek, hayat tedbir demek.
Biz savaşta iki kat zırh giyen, düşmana karşı hendek kazmak gibi büyük tedbirler alan peygamberin ümmetiyiz. Biz, Kur’an’da suların taşmasına karşı çok önceden kendisine gemi yapması emredilen Nuh(as)’ın kıssasını okumuşuz.
Ve daha nice misallerle bu yaşamın hakikati konusunda uyarılıyoruz.
Sağlam bina, denetlenmiş bina, güvenliği tescillenmiş bina..
Maalesef tevekkül ve kaderle ilgili yanlış telakkilerimiz, ihmallerimizle, tembelliğimizle birleşince çok dehşetli sonuçlarla karşılaşıyoruz.
Yazık şu en pahalısından aldığımız dersi bile umursamayışımıza..
Yazık şu en kıymetli can emanetini hoyratça savuruşumuza..
Yazık şu en basit hayat kurallarını Allah’a havale eden aldanmışlığımıza..
Bir nefes alalım da ayrılalım huzurdan. Zira şimdi şehid hükmündeki canlarımız için taziye vakti. Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabrı cemil versin. Yaralılara acil şifalar versin