Her daim Fetih
Hicret’in 8.yılı Ramazan Ayı’nın 10. Günü, Kur’an’da “şehirlerin anası” diye vasfedilen Mekke-i Mükerrem’e fethedildi. Miladi olarak 630 yılının ocak ayının 11. günü diye de bir kanaat var.
Yeni yıl kutlamalarına alternatif bulma niyetiyle etkinlik mi? tarzında lüzumsuz polemikleri de geçtiğimize göre şu fetih mefhumu üzerinde herhalde yeniden zihin yormanın vakti geldi.
“Sizi elim bir azaptan kurtaracak ticareti haber vereyim mi?” diye başlayan ayetlerin sonunda cennetteki mükafatlardan bahsedilir ve sonunda “Seveceğiniz bir şey daha var: Allah'tan bir zafer ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele” (Saf 13) denilir.
Yani siz hep Allah’tan gelecek yardımı ve yakın fethi beklersiniz, arzularsınız, düşlersiniz, temenni edersiniz, bunun için sabreder, ümit eder, dua eder, çalışırsınız ya.
Siz hep geçmiş zaferleri fetihleri anlatır, onlarla iftihar eder, onların kahramanlarını yad edersiniz ya.
Siz “sefer bizden zafer Allah’tan” deyip gayret ederken, fethe mani halleriniz için nefsi levvame kıvamında muhasebe yapar, yeniden Bismillah deyip yolu zorlarsınız ya.
Siz zafer ve fetih için ödenen bedeli şeref ve haysiyet kabul eder, bunu şahsı manevinizin esası yaparsınız ya.
Sizin; zulmün, tuğyanın, isyanın karşısına izzetlice çıkarken aradığınız da hep Allah’ın bu yardımı ve fethidir ya.
Siz geçmişte elinizden kayıp giden ihtişamı; yeniden kurmayı hayal ettiğiniz medeniyetle filan açıklarsınız ya.
“Besili atlar hazırlayın”, “fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın” gibi cihadı emreden ahkamın çizdiği istikamette “ya Fettah” diyerek koşarsınız ya.
Hasılı asırlardır doyurulmamış fetih açlığı içimizde öyle büyüdü ki, bu gıdasızlığımıza ne daldığımız uyku merhem oluyor ne de bağlamından kopuk “halimize bin şükür” tesellisi takat veriyor.
Fethin bin bir rengi, edası vardır eyvallah.
Öncelikli olan gönüllerin fethidir eyvallah.
Zalimin ölümü de bir ideolojinin tükenişi de fetihtir eyvallah.
Her Müslümanın, Allah için ulaştığı başarıların tümü de fetihtendir eyvallah.
Ancak bunları hatırlatırken asıl zaferin, gerçek fethin, nihayetinde müminlerin yeryüzünü, beldeleri, memleketleri, ülkeleri kullara kulluktan yalnız Hakk’ın kulluğuna döndürecek bir hükme kavuşturmaları olduğunu üzerine basa basa yeniden gür bir sesle haykırmak ve en mukaddes çilenin de bu uğurda çekileceğini avazımız çıktığı kadar bağırarak söylemek zorundayız.
Kafirlerin bir yurdu almasına işgal derken, Müminlerin bir diyara hakim olmasına neden fetih denildiğini, “Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar.” (Araf 128) fermanı ilahisiyle bildiği halde fetih amelini Allah’a ve Musa’ya (sadece dertlisine) havale edenlere bu kadar hatırlatmadan sonra herhalde Tih çölü de fazladır.
Bir gün elif-ba öğrenir gibi Fetih okuma zaruretimizi de hatırlayacağız.
Birbirlerini anlama refleksleri sadece ayrıştıkları noktalarla sınırlı olan İslami çevrelerin çalışacağı bir Fetih dersi.
“Bütün şehirler kılıçla fethedildi, Medine Kur'an ile fethedildi.” Hadisi şerifinin işaret ettiği şekilde Kur’an’la fetih nasıl olur bunun müzakere edileceği bir Fetih dersi.
Manzaranın vahametini alnının çatına vurmuş bir öğrenilmiş çaresizliğin ve vasiyet edilmiş, içselleştirilmiş, delillendirilmiş yenilgilerin meyusiyet zindanlarının hakikatte açık olan kilitlerini sadece yerinden çıkarıp atacak bir Fetih dersi.
Afganlının terliği kadar sade, Filistinlinin füzeleri kadar ışıl ışıl. Asrın Hüseyn’i ve erlerinin şehadete yürüyüşü kadar canlı.
Sorunumuz biraz da bu galiba. En çok muhtaç olduğumuzu en az tahlil etmek. En çok yad etmemiz mecburi olan fethi en az dillendirmek. Bunu gündemimize almaya, “havanda su dövmek” demek. Slogana düşeriz, hamasete kapılırız diye vehmetmek.
Fetih üzerine yazılan en basit şiir bile fethi konuşana burun kıvıran bir bilmişliğin yazacağı kütüphaneden değerlidir.
Hem öyle sadece Mekke’nin Fethi münasebetiyle de değil.
Geçmişte tarihe nerede görkemli bir zafer, ne zaman “mübin” bir fetih kaydedilmişse hepsini. Yani senenin neredeyse her ayı, her haftası, her günü yeniden Fethe odaklanmak şarttır.
Fetih ola..