Dünya Kupası Katar’da değil de Türkiye’de olsaydı?
32 ülke bir ay boyunca Katar’da, dünya kupası için yarışacak.
Katar, bu organizasyon için 220 milyar dolar harcamış.
Dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı olan Katar, başta İngiltere olmak üzere, ABD ve Avrupa ülkelerinde ciddi yatırımlara devam ediyor.
Katar, Mısır’ın ve Suud’un terör örgütü ilan ettiği İhvan ve HAMAS liderlerine ev sahipliği yapıyor. Filistin’deki halka doğrudan maddi destek sağlıyor.
Dünya kupası maçlarının Katar’da oynanma kararı da herhalde yurtdışı yatırımlarıyla ve maddi durumuyla alakalı idi.
Hatırlanacağı üzere 2017’de Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn, Katar Emiri Şeyh Temim Al Sani’nin ABD karşıtı ve İran’ı destekleyen açıklamasını bahane ederek Katar’a karşı düşmanca bir tavır sergileyerek ambargo uygulamıştı. Üstelik Katar yönetimi bu açıklamanın uydurma olduğunu söylemesine rağmen.. Tabi Trump da Katar’ın karşısındakileri desteklemişti.
Üç buçuk yıl sonra barıştılar ve aralarında hiçbir şey olmamış gibi pozlar verdiler.
İşgal rejimiyle birçok Arap ülkesinin normalleşme kararlarının ardından, Arap basınında Doha’nın da bu furyaya katıldığı yönünde yalan haberler çoğalınca Katar, bunu "Filistin meselesine yönelik Katar'ın durumunu yanlış yansıtan ve imajını bozmaya yönelik bazı yanıltıcı kampanyaları görmek üzücü" diye yalanlamıştı.
ABD’li yetkililer ise Katar’ın işgal rejimiyle normalleşmediğini yalnız, bunun için çabaların sürdüğünü söylemişti.
Öte yandan, BAE, Bahreyn, Suud, Kuveyt gibi İran’la körfez komşusu ülkelerde olduğu gibi Katar’da da ABD üssü bulunuyor.
Yani bölge konjonktüründe biraz farklı duruş sergileyerek dengesini korumaya çalışan ve küresel kapitalist düzenin parası ve konumu hatırına nazını çektiği bir ülke Katar.
Katar, dünya kupası maçları için ilginç adımlar attı. Önce açıktan içki tüketiminin futbol izleyicileri için esnek tutulabileceğini söyledi. Ancak, etkinlik başladığı günlerde alkolün yasak olduğunu duyurdu. Şehir, panolarında Hadis’ler, meşhur vaizleri getirtip konuşturma, açılış töreninde Kur’an okuma, izleyicilere İslam’ı tanıtma gibi bir dizi davet etkinlikleri yaptı. En önemlisi de son zamanlarda futbol üzerinden kitlelere ulaşmayı hedefleyen cinsi sapkın terör çetelerinin reklam faaliyetlerine müsaade etmedi ve bu konuda çok kararlı bir duruş sergiledi.
Dört dörtlük bir İslam şeriatı uygulasalar bile para, devlet, çıkar, diplomasi, bölge, gelecek, ticaret gibi birçok öğesiyle düşünülmesi gereken devletlerin taraftarlığını, hamasetini, övücülüğünü, savunuculuğunu yapmak mantıklı değil.
Mesela, siyonist işgal rejimini 2014 yılında “terör devleti” olarak niteleyen Bolivya’nın o duruşu da değerlidir.
Yanlışları onların olsun Katar’ın tüm dünyanın gözünü diktiği bir turnuvada İslamiliği öne çıkarması da çok değerlidir.
Kaldı ki, İslam dünyasına karşı batının her fırsatta kibirli şamata ile, şımarık ikonlarla tepeden baktığı bir asırda her şeye rağmen, eğilmeden, eziklik göstermeden, “futbolun aşkına, gelenlerin hatırına” filan demeden İslam’ı öne çıkarmak hakikaten şahane olmuştur.
Peki bu kupa maçları Türkiye’de oynansaydı ne olurdu? diye de sormadan edemiyoruz. Dünyanın dört tarafından gelenler, meydanlardaki heykellerin etrafından geçerken, camilerle dolu şehirlerin devasa reklam panolarında müstehcen resimlere şaşıracaklar ve ellerindeki içkileri göstere göstere içerken muhtemelen acıyacaklardı: “Bunlarda, harbiden kimlik problemi var. Ne tam bizdenler ne de kendilerinden.”
Paranın gücüyle de olsa Katar iyi bir ders verdi. Sadece kupa maçları için filan değil:
“Ey Müslümanlar! Artık ezik tutumları bırakın. Bundan sonra dünyaya her fırsatta Hz. Muhammed’den(sav) bahsetmeye bakalım. Kur’an’dan anlatmaya bakalım. Var mısınız?”