• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Belki başka yerlerde de yapılıyordur da Konya’da şahid olduğumuz güzel bir gelenek var: Bayramdan iki üç gün önce şehrin tam merkezinde ana caddeler başta olmak üzere her yer doğal pazar haline gelir. İsteyen herkes istediği yere sergisini açıp istediği şeyi satabilir. Hiç kimseye engel olunmaz, yer kirası alınmaz, izin prosedürü filan yoktur. Haliyle bayramdan birkaç gün önce şehrin merkezi müthiş bir panayıra döner. Sergi açan memnundur, istediğini hemen merkezde bulan müşteri memnundur. Soğuk resmi kalıplardan bayram niyetine birkaç günlüğüne nefes aldıran bu uygulamaya herhalde her beldenin ihtiyacı var.

Mübarek vakitler de öyle aslında. Hele de Ramazan ayının manevi çarşısı bambaşka. Ne diyordu Ümmü Sinan merhum:

Seyrimde bir şehre vardım

Gördüm sarayı güldür gül

Sultanının tâcı tahtı

Bağı duvarı güldür gül

 

Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazar güldür gül

 

Toprağı güldür, taşı gül

Kurusu güldür, yaşı gül

Has bahçenin içinde

Servi çınarı güldür gül

Elhasıl. Gecesi gündüzüyle, hayrı hasenatıyla bereketin vakte büründüğü demlerdeyiz. Engelsiz kazanç zamanlarında.

Ramazan ayının en çok sorulanı herhalde ezandır. Hiçbir hane yoktur ki, birisi “okundu” demesin. Hatta çoğu kimse televizyonda okunmasından, telefondan imsakiyeden filan emin olmuyor illa camiden Allahüekber sesini bekliyor. Sanki camiden gelen ezanın meseleyi mühürlediğini düşünüyor.

İnsan denen canlının yaratılışındaki aşkın bir güce kulak verme ihtiyacı burada kendini çok ifşa ediyor. Yemek için bir insandan veya devletten filan değil çok çok yücelerden müsaade edilmesini bekleyen iradenin korunduğu bir toplumda Kur’an-ı Azimüşşan, elinde sancağı ile fetihten fetihe koşacak bir keyfiyettedir aslında. Haydi Allah kabul etsin.

Peki ya acıyan tarafımız, Mescid-i Aksa ve mübarek havlinde kana bulanan bedenlerimiz. Hakikatte düşmanın değil, çiğ süt emmiş, ağyar aşı yemiş ve Allah’a değil de dağların tepelerine güvenen evladı Nuh’ların tutsağı Filistin.

Altı yetim çocuğuna iftarlık almak için çıktığı caddeden evine değil Rabbine dönen Ghada Sabatin. Gözleri şimdi kimbilir neler görüyordur. Onu düşmanın normalinden izleyenlerin zavallı halleri nasıl da nettir melekut aynasında.

Bugün de ezanı bekleyeceğiz inşallah. O, yememize izin verecek ve “Bismillah” diyeceğiz.

Demek ki O, izin vermeliymiş.

Ve O, Haremi esirken merhume ümmetinin bu zilleti seyretmesine de izin vermez!

O, gücü yettiği halde elini zalime kaldırmayıp da buna bahane üretilmesine izin vermez.

O, hele de hangi dünyevi çıkar, maslahat, siyaset olursa olsun mazlumları herkesin gözü önünde öyle alçakça katledenler karşısındaki sus pusçuluğa izin vermez.

Orucu inşallah kabul eder etmesine de bizzat kendi düşmanı olan lanetlilere Müslümanların, bu kadar hoyratça teslim edilmesini kabul etmez.

Ve her Ramazanda okunacak diye kulak verdiğimiz ezanlar bize Kudüs kurtulduğunda okunacak ezanı da gözlememizi söyler.

Pazar ola.

Bayram ola.