• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Şu salgın illetinden hemen önce okullardan yansıyan kimi görüntüleri hatırlayın. Gaziantep ve Bursa’da 10 Kasım’da öğrenciler Mustafa Kemal’e secde ettirilmişti. Medyada pek konuşulmayanlar içerisinde de Mustafa Kemal resminin önünde oturtulup onunla konuşması istenen ve resimdeki eli öptürülen öğrenciler gibi tuhaf örnekler vardı. Bu çabaların geçmişte olduğu gibi bugün de nasıl meyve verdiğini bir tarafa bırakalım.

Şimdi güç bela da olsa çocukların ihtiyacı olan sosyal ortamda eğitim öğretime tekrar başlandı. Madem pandeminin risklerine rağmen belki de bedel ödeme pahasına yüz yüze eğitime geçildi. O halde insan yetiştiren bahçeler hükmündeki okullarda istenirse bire yedi yüz mahsul alınacağına göre, toplumun en acil ihtiyaçları öncelenmeli.

İslam’ın sabitelerini aşağılayan, tarih, kültür, medeniyet ve manevi temellere fütursuzca saldıranlar, akademisyen de olsalar bu halkın onlara ihtiyacı yok.

Onca masrafla, yıllarca üzerine titreyerek adeta el emeği göz nuru denilip büyük bir umutla şu ülkeye fayda sağlayacakları beklenen yüksek tahsilli mezunlar, bu memleketin ezanıyla, camisiyle, iffetiyle, tesettürüyle barışık olmayacaksa buna hiç birimizin ihtiyacı yok, ne mahalle bakkalının, ne çiftçinin, ne ev hanımının ne büyüğün ne küçüğün.

Elbette ki, aynı coğrafyada yaşadığımız insanların da ederini, pahasını, değerini biz, siz, onlar gibi faniler değil Yaratan Mevlâ belirler, takdir eder.

Allah-ü Teala, “duanız olmasa ne kıymetiniz var” (Furkan 77) buyururken, mesela birileri, “devlet kurumlarının dua ile açılması kabul edilemez” diye kuduruyorsa, kusura bakmasınlar da bunların kim ve neci olduklarının zerre kadar önemi yoktur. Tekrar tekrar üstüne basa basa söyleyelim bunlar laik ve demokratik motivasyonun eseriyse bunları güdüleyen böyle bir formasyona devletin de halkın da ihtiyacı yok.

Tam da ahalinin, şu toprakların ‘ölünün arkasından kötü konuşulmaz’ şeklindeki irfanıyla, tanımadığı kimseye bile; “Allah taksiratını affetsin” dediği sırada, sanatıyla dine meydan okuyup bir de, “meyhane” filan geveleyerek ölümden sonrası ile alay edenler hangi müfredatın ürünüyse buna, bu memleketin rahmet niyazlı yüreklerinin ihtiyacı yok.

Yıllarca dirsek çürüterek kitaplar dolusu malumatın hammalı olduktan sonra öne geçip de ırkçılık yapan siyasetçi, akademisyen, bürokrat, etkili ve yetkili vasıflara bürünmüş her ne kadar nobran, bohem, şoven karakter varsa bunları üreten bilgi aktarma disiplinine şu ülkenin ihtiyacı yok.

Fransa’da yahut İsveç’de, bilimi ateizm diye yorumlayarak okulu bitirenle bu ülkedekiler arasında açık bir fark olmadığı sürece -üzerinde ne yazdığı mühim değil- o diplomaya da, ünvana da bu Müslüman milletin ihtiyacı yok.

Bu diyarın, nerede ne için bulunursa bulunsun hakkka hukuka riayet eden, kendi aleyhine bile olsa asla adaletten taviz vermeyen okumuşlara ihtiyacı var.

Bu beldenin, Rabbini tanıyıp kulluğunun farkına varan, Resulünü bilip O’na(sav) ümmet oluşunun şuurunda olan temiz kuşaklara ihtiyacı var.

Bu yurdun, helal haram hassasiyeti yüksek, ufku geniş, insanlık için her türlü fedakarlığa hazır bireylere ihtiyacı var.  

Evlendiğinde sorumluluklarını bilen, eşine saygı ve sevgi hususunda dikkat eden, sabırlı, hoşgörülü, merhametli ve mütevazı gençlere ihtiyacı var.

Mutlak başarı ve kazancın ötesinde hayır ve bereketi esas alan, aile ve cemiyet aidiyetlerini ciddiye alan ferdlere ihtiyacı var.

Elbette bu konuda geçmişe göre iyi bir noktadayız. Takdire şayan bir emeğin olduğu da ortada. Yeter ki, ihtiyaç ve ürün analizi iyi yapılsın. Eldeki verilerde sebep ve sonuçlar iyi okunsun.

Hak Teala, okula başlayan herkese zihin açıklığı versin, muvaffak kılsın.