• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Afetler, insan olarak acizliğimizin bizi avuçladığı zamanlardır. Acizliğinin farkına varmak ise, gayriihtiyari olarak kişiyi aciz olmayana yani her türlü çaresizlikten, yetersizlikten ve muhtaçlıktan münezzeh olan Allah-ü Teala’ya yaklaştırır.

Malum G7 diye kendilerini en gelişmiş ülkeler olarak vasfeden ülkeler arasında Almanya da bulunuyor. Makine ve sağlamlık deyince Almanya ilk akla gelen ülkelerden. Haliyle her alanda en hassas tedbirleri almasıyla da öne çıkan devletlerden. Ancak geçenlerde uğradığı sel felaketi karşısında verdiği can kayıpları, “o kadar olur” denilip de istisna edilecek kadar az değildi.

ABD, onca yağmaladığı servete rağmen, ülkesinde haftalardır devam eden yangınları söndüremiyor.  

Kısaca, kimi ihtiyaçlarına kısmen çözüm üretseler de, halklarının acizliğine asla derman bulamayacaklarına dair dünden bugüne sayısız devlet örneği bulmak mümkündür de biz yine yakına gelelim.

"Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” (Şura 30) hakikati normalde bizi, yapıp ettiklerimizin muhasebesine sevk eder. Ama öyle sıradan bir kendini hesaba çekme değil. Günahtan masum olduğu halde günde yüz defa istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyen bir Peygamber’in ümmeti olduğunu hatırlayarak ve bir filmin montajını yapar gibi geçmişe gidip kusurlu yerleri düzelterek. Nasıl mı?

 Mesela ‘elindeki ucu çivili değnekle, milletin su tulumunu deliyor’ diye babasına şikayet edilince, çocuğa hiçbir şey demeden, evvela kendi günahına tevbe ettikten sonra hanımına, “sen bu çocuğa hamile iken bir haram lokma mı yedin?” diye soran Şeyh Ebu’l Vefa’nın yaptığı gibi. Hani ne olur devamında? Hanımı, o çocuğa hamile iken, bahçesinden tattığı bir meyveyi komşusuna helal ettirince bir anda o yaramaz evlat, elindeki çivili değneği atar ve ıslah olur.    

Haram lokmanın ötesinde, üst üste yığılmış haram ameller, haram haller, haram alışkanlıklar, haram hafiflikler, haramilikler.. Hepsinin muhasebesi lazım.

Üstad, yukardaki ayet-i kerimenin nedenliğinden/illetinden yola çıkarak orijinal bir anahtar tabir kullanır: “Kader-i ilahi neden musibetinize fetva verdi?”

Ne yaptınız da Kader-i ilahi; salgın, sel, yangın, işsizlik, yüksek enflasyon, yüksek faiz, artan aile problemleri, madde bağımlılığı gibi bir dizi karmaşık musibetlere uğramanızı takdir etti?

Öyle ya ne cürümler işlendi de, Müslüman memlekette; “muhacire Allah’ın suyunu bile vermeyiz” diyecek kadar merhamet fukarası tipler türedi ve batıdan değil sadece halkı Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere karşı gece gündüz saldırırken ırkçılıklarıyla iftihar eden vicdan yoksunları peydah oldu?

Hangi günahlara dalındı da, sürekli minarelerinden beş vakit ezanın okunduğu bir İslam diyarında, dinle imanla ve mesela yağmur duasıyla alan eden şaklabanlar bu kadar cesur hale geldi?

Hangi zulümler irtikap edildi de, boşanmalar çok sıradanlaştı, feminizm mutlaklaştı, nesli korumak zorlaştı, emanet daha bir ağırlaştı?

Hangi kötülükler hafife alındı da, kötülere itibar edilir oldu, beş para etmez soytarılar itibar sarrafı oldu?

“Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi.” (En’am 43)

Belki de kusurlarımızı sıralarken şu meşhur dua-yı Nebevi’yi daima vird etmeyişimizi de sayacağız:

            “Allah’ım! Bize, günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver. Bize, taatinden öyle bir hisse ver ki bizi cennetine ulaştırsın. Dünya musibetlerini hafifletecek güçlü iman ver. Allah’ım! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl. Bize zulmedenlerden öcümüzü sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et. Bizi dinimizde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gayemiz, ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme.”  (Tirmizî, Daavât 80)