Fitne Santrallerinin Kontrolü
Nükleer santrallerin çalışma prensibi çok basittir.
Özetle söylersek normal halde de nötron yayan Uranyum 235 maddesi, uygun ortama bırakıldığında onun yaydığı nötronu yutan diğer uranyum çekirdeği bölünür ve o da nötron yayar.
Ve bu yayma, yutma, bölünme işlemi böyle geometrik biçimde katlanarak artarken ortaya çıkan ısı, enerji üretimi için kullanılır.
Bu yutma ve bölünme hızı, farklı elementlerle kontrol edilerek sınırlanır. Aksi takdirde tabi ki patlar.
Bugün sosyal fitne platformlarından sürekli fesad nötronu yayan fonlarla zenginleştirilmiş radyoaktif maddelerin patlatmaya çalıştığı bir santralde gibiyiz.
Bir orman sahasının yanma hızının, aynı alanın ağaçlandırılma hızından ne kadar yüksek olduğunu biliyorlar.
Ve bu basit metafor, fitne izotoplarını proaktif hale getiriyor. Sonra her biri nice hayatı bir anda karartacak atom bombası olma hayali kuruyor.
Sekülerliğin ne menem fantastik bir psikopatlık olduğunu ya da ne menfur detokslu bir sadistlik olduğunun sırrı da burada.
Koyu cehalet içinde bir yalan, bir hakikatten çok çok daha hızlı yayıldığına göre yeryüzünde bozgunculuk yapanlar bunu neden kullanmasınlar?
Uygun zeminini buldukları anda, kitle psikolojisi, propaganda teknikleri, algı yönetimi, insanın zaafları ve iyi tanıdıkları halkın refleksleri üzerine öğrendiklerini neden pratiğe aktarmasınlar?
“Haydi, siz süvarilerinizle, yayalarınızla, bir mekir yapın, bir iftira atın, bir kıvılcım çakın, bir yalan haber yayın, bir şüphe yumurtlayın ve böylece yaygarayı basın, biz tüm yeteneklerimizle arkanızdayız” diyen merkezlerin devasa bahşişlerini, ışıltılı vaadlerini ve engin tecrübe ve taktik desteklerini neden ıskalasınlar?
Hâlihazırda, neredeyse herkes, parmakla kaydırmaca, cepten doldurmaca, merakla takılmaca, hislerle paylaşmaca bağımlısı olmuşken kanmama, aldanmama ve kapılmama ihtimalini de neden abartsınlar?
Peki, bu zenginleştirilmiş fitne izotopları karşısında Müslümanlar, eli kolu bağlı kurbanlar mıdır, ya da Schiller’in, Wilhelm Tell hikayesinde başı üstüne konan elmanın okla vurulmasını bekleyen zavallı evlat modelleri midir?
Hayır. Nasıl ki insanoğlu, fiziki alemde uranyumun nötronla çoğalmasına çaresizlik demiyor ve bu engeli aşarak kaosu/krizi; bor, gümüş, indiyum, kadmiyum ve hafniyum gibi çubuklarla yönetiyorsa aynısını metafizik alemde de yapmak zorundadır.
Üstadın dediği gibi, bir hakikat danesi bir harman yalanı yok eder.
Allah-ü Teala, düğümlere üfleyen vesvese ve bühtan operatörlerinin sahte gücünü en iyi bildiği için tabiri caizse, bordan, kadmiyumdan çok çok daha etkili kontrol çubukları nazil buyuruyor.
Yeter ki, sadece kendi mistik dünyamızda değil, Ashab-ı Kehfin gençleri gibi yalancılar karşısında da okunsun.
Yeter ki sadece yüzüne tilavetiyle sevapcoin gibi görülmesin, her biri kocaman fitne yangınını bir anda söndürecek hakikat danelerini çıkarmak için de okunsun, yayılsın, müzakere edilsin.
Ve o hakikat çubukları, sürekli yayılan fitne partiküllerinin ta ciğerinin içine sokulsun.
Geçmişte de her zalim(karanlık) yalanla ve iftirayla zulmetti (kararttı).
Ancak karşılarına hep ayetlerin erleri yani Rabbaniler çıktı.
Fatiha ile, İhlas’la, Fetih’le, Furkan’la, Yasin’le..
“Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur’an’la) büyük bir cihad ver.”
(Furkan, 52)