• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

            Nasipsiz bir canlının, canlı yayında, canlılığın en önemli alameti ve Müslümanların adeta parolası olan “selamünaleyküm”e salya sümük hakaret ettiğini izleyince de “ve iza merru bil’lağvi merru kirama” ayetini okuyup geçip gitmeliyiz elbette.

Tabi ki, lanetle anılsa bile sırf meşhur olmak için camiyi kirleten zındıkların da istediği gibi onları kaale aldığımız için değil, ırgaladığımız için de değil, yalnız Allah’ın şiarlarına hürmet elzem olduğu için bir iki kelam etmemizde sakınca olmasa gerek.

Nur isminin güneşle, Rezzak isminin rızıkla, Şafi isminin deva/şifa ile tecellisi gibi Esma-ül Hüsna’dan Selam ismi de esenlikle tecelli eder. Huzurla, sükûnetle, barışla, anlayışla, tahammülle, birbirine karşı güvenle, fedakarlıkla, iyilikle yansır.

Toprağın altında kökler birbirini boğmaz, çünkü Selam orada da devrededir.

Yıldırımlarla gök gürültüsü hamd ile tesbih ederken insanı biraz ürkütür ama orada da kimse haddini aşmaz çünkü orası da Selam’ın arşıdır.

Denizin içinde, ormanın derinliklerinde, uçsuz bucaksız fezada ve bizim bilmediğimiz tüm alemlerde varlıklar arasında Selam’ın tecellisi ile muazzam bir uyum, mükemmel bir ahenk vardır.

İçtiğimiz suda eğer Selam tecelli etmeseydi, oksijen ve hidrojen birbirlerini yakmadan patlatmadan bir araya gelebilir miydi?

Soluduğumuz havada Selam tecelli etmeseydi, ışık, ses, ısı ve diğer sayısız partiküller birbirine engel olmadan iletilir miydi?

Vücudumuzda Selam tecelli etmeseydi, yüz trilyon hücre, devasa denge sistemlerinde sorunsuz çalışabilir miydi?

Hem çarşıda pazarda Selam tecelli etmeseydi, hukuk ve ahlak kaynağını nereden alacaktı?

İslam’ın şiarlarına düşmanlık kastı olmadan söylenen ve her dilde, her yörede duruma göre farklılaşan selam, merhaba, iyi günler, günaydın vs ifadeleri de iyi dilek ve temenni anlatırlar. Ancak bunlar “selamünaleyküm” yerine geçmezler.

Zira selamünaleyküm ’ün bir metafiziği vardır. Burada, bu özel kelimedeki sesin fonetiği veya morfolojisinin ötesinde bir anlam uzayı söz konusudur. O yüzden, tek başına Selam veya Selamlar demek yetmez.

Hatta “Sana Selam olsun” anlamında “Selamün aleyk” demek de yetmez. Bir yer hariç, kabristan. Ölülere selam verilirken “Esselamü aleyke ya ehlel kubur” denilir. Neden? Çünkü ölen cesedin yanında artık kiramen katibin melekleri yoktur, hafaza melekleri yoktur. Dolayısıyla “aleyküm/sizin” değil “aleyke/senin” (üzerine olsun) ifadesiyle Selam verilir.

“Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara "Selamünaleyküm” de”(Enam Suresi 54) ayet-i kerimesiyle birlikte Kur’an-ı Kerimde bizzat “Selamünaleyküm” ifadesi, 6 yerde geçer.

Cennete girmeyi imana, imanı birbirini sevmeye, onu ise Selamı yaymaya bağlayan Hadis-i Şerif gibi (Müslim, İman 93), Sünnet-i Seniyye ise Selamın hangi kelimelerle nasıl telaffuz edileceğinden tutun, kimin kime nasıl verip alacağına kadar ameli, fazileti ehemmiyeti gibi pek çok yönünü detaylı olarak ele alır.

Son zamanlarda iletişim araçlarının da etkisiyle hızla yayılan Selamünaleyküm’e düşmanlıklarını ilan ve ifşa edenlerin Arapça ve Kur’an dili üzerinden köpüren kinleri “ben ateşim, sen kimsin ki toprak!” zırvasıyla sapıtan liderlerinin günümüze yürüyen fitnesinden seçmecedir.

Asr-ı saadette Yahudiler de diğer kelimelere karşı yürüttükleri algı operasyonunu Selamünaleyküm için de denemişlerdi ama tutmamıştı.

Çünkü yukarıda bahsettiğimiz gibi bu selam lafzını her ne kadar Allah’a inanan kimseler söylese de kelime ilâhidir, tecellidir. Mevlâ, bunu dilediği kulunun gönlüne ve diline bırakır.

Allah’a ait olan bir şeyle uğraşan da her zaman kaybeder. Ezanla uğraşanın kaybettiği gibi, Tesettürle uğraşanın kaybettiği gibi. Kuran’la uğraşanın, Hz. Muhammed(sav) ile uğraşanın, Kâbe ile uğraşanın kaybettiği gibi. Mescid-i Aksa ile uğraşanın inşallah kaybedeceği gibi.

Tabi bununla birlikte Allah’a düşman olanların nifakla değil de böyle açıktan arz-ı endam etmeleri de Selam’ın tecellisidir. Ki kime selam vereceğimizi bilelim.

Allah dostlarına “Selamünaleyküm”