• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Hz. Ali(ra)’ın naklettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz(sav), nübüvvetten önce gençlik döneminde, başından geçen bir hadise için şöyle buyurur: "Cahiliyye gençlerinin yaptığı hiçbir şeyi yapmadım. Ancak iki defa yapmak istedim, Allah beni onlardan korudu.” Ve devamında da, Mekke’deki bir düğüne giderken aniden uyuyarak güneş doğana kadar uyanmadığını, böylece hiçbir şey duymadan çoban arkadaşının yanına geri döndüğünü anlatır ve bunun iki defa aynı şekilde vuku bulduğunu, ondan sonra da içinde asla böyle bir şey yapma isteğinin kalmadığını belirtir. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye 2/292)

Yine iki defa gerçekleşen bir olayda da nasıl korunduğundan bahsederken, çocukluğunda taş taşıdıklarını, diğer çocukların izarlarını (altı örten elbiselerini) açık olan omuzlarına attıklarını, kendisi de tam öyle yapacakken yere yığıldığından söz eder. (İbn-i Hişâm 1/197)

Ümmü Eymen(rha) ise, Ebu Talib’in yanında henüz çocuk iken Efendimiz(sav)’in başından geçen şu olayı aktarır: “Kureyş müşrikleri senede bir gün, tâzîm için Buvâne putunun yanında kurban keser, îtikâfa girer ve merâsim yaparlardı. Efendimiz(sav), o yaşlarda da putlardan nefret ettiği için törene katılmayınca amcaları ve halaları çok kızdılar ve zorladılar.

Bir süre ortadan kaybolan Efendimiz(sav), korkudan benzi sararmış bir hâlde dönünce sebebini sorduklarında:  “Ben putun yanına her yaklaştığımda, beyaz ve uzun boylu bir adam belirip, ey Muhammed, geri dön, ona sakın dokunma! diyerek bağırıyordu!” demiştir. (İbn-i Sa’d 1/158)

Hasılı, Allah-ü Teala, Hz. Muhammed(sav) henüz risaletten habersizken, O’na gelecekte vereceği ağır sorumluluk nedeniyle, geçmişinde en ufak şaibe kırıntıları dahi bırakmak istemiyordu.

Zira şeytan ve dostlarının eline geçirdikleri küçücük çelişki kırıntılarını, uygun bir zaman ve zeminde yuvarladıklarında dev gibi çığa dönüşebilirdi.

Kuran-ı Kerim bize, mahşer günü amel defterleri sağından verilen kimsenin "alın, kitabımı okuyun." (Hakka 19) diyeceğinden haber verir.

Yani “Buyrun benim defterim temiz, sicilim sağlam, geçmişim düzgün.” O andaki ferahlığın illa ki, bu dünyaya da yansıyan bir tarafı vardır. Tabi aksi durumunun da..

Şu anda da insanlar için en ağır yük herhalde yine toplumu idare etmek vazifesidir. Toplum, idareciyi ne kadar emin, adil, hakkaniyetli, dürüst, temiz ve halkı için endişeli ve gayretli görürse herkesin yükü hafifler. Acılar azalır, zorluklar kolaylaşır, yetenekler inkişaf eder, değerler korunur, şahs-ı manevi (birliktelik ruhu) güçlenir, kalkınma hızlanır, refah artar, bolluk ve bereket hissedilir.

Fakat bunun aksine, emretme ve yasaklama yetkilerini bir şekilde ellerinde bulunduranlara karşı şüpheler artarsa, bu defa yöneticilerle ciddi menfaat bağlantısı olanlar dışında, kendi tabanları içinde aidiyetler yara alır ve birileri bu güvensizlik tohumundan kendileri için çok elverişli neticeler alırlar.  

Bugün, Türkiye’de malum ana muhalefetin iktidara gelebilmek için yeterli oyu alamamasının esas sebebi nasıl ki silemediği geçmişi ise, yarın haksızlık diye vicdanlara bir şekilde yapışacak lekeler yüzünden benzer durumun başkasının da kaderi olmayacağını hiç kimse söyleyemez.

“Her kesim nasıl olsa sadece kendi doğrularından başkasını umursamaz, o zaman, kim nerede ne organize ederse etsin, ne tür iddialar yayarsa yaysın, umursamaya gerek yok” diyenler, bu tavrın halkın kanaatlerine nasıl yansıdığının sağlamasını yapmadıklarında sonuçları da kaale almamış sayılmazlar mı?

Bazıları hâlâ, “bunu bir kişi mi yapacak” diyorlar. Tamam şu anda ortada bir kişinin olmadığı belli, peki ya gerçekten öncesinde bir kişi değil çok kişi, bugünler için bir şeyler yapmışlarsa?

Ortada bir kir varsa, o kir bir şekilde temizlenmeli değil mi?

“Allah temizlenenleri sever.” (Bakara 222)

“(Her türlü kirden/günahtan) temizlenen kimse, gerçekten kurtuluşa ermiştir!” (A’la 14)