Feminizm, Alim ve Seçim Günü
“Sultânlar, milletin malını, zâlimler ve haydutlardan korudukları gibi, âlimler de âvam'ın i'tikadını, bid'atçilerin şerrinden korurlar.”
Her şeyin bireysel çıkarlar uğruna tersyüz edildiği bir ahir zamanda kimin, neyi koruduğunu tespit etmek hayli zorlaşsa da, İmam Gazali(rh), yukardaki sözünde olması gerekeni söylüyor.
Peki, itikadı yani temiz inancı, kabul ve kanaati, ibadet ve ahlakı korunmayan bir toplumun malını, hakkını hukukunu idarecilerin asla koruyamayacağına dair şüphe makul müdür?
Hangi ortam, devlet, kültür için düşünürseniz düşünün alimin/bilginin yani doğruyu söyleyenin dokuz köyden kovulması demek, onuncu köyde toptan helak olmak demektir.
O yüzden hiçbir aklı başında yönetici, hakkı savunmaktan başka kastı olmayan alimle karşı karşıya gelmek istemez.
Peygamberlerin varisleri olan hakiki alimleri, Allah Teala’nın bir lütfu değil de siyaset için yük, maslahat için ayak bağı, sorunlar içinse asla konuşmaması gereken dilsiz ve sağırlar olarak görenler, haşa verdiği nimet için adeta Allah’a şikayet etme marazına yakalananlardır.
Ve onların, Peygamber Efendimiz(sav)’in şu Hadis-i Şerif’ini bir daha düşünmeleri gerekir:
“Şüphesiz Allâh Tealâ, ilmi yok etmek istediğinde onu kulların kalbinden soyarcasına almaz, lâkin âlimlerin canını kabzetmekle ilmi çeker alır. Nihayet hiçbir âlim bırakmayınca, insanlar kendilerine cahil reisler yaparlar, birtakım müşküllerinin halli için onlara sual sorulur, onlar da ilimsiz fetva verirler böylece hem kendileri doğru yoldan saparlar. Hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhârî, İlim:35; Müslim, İlim:13)
Hakiki alimleri elinden alındığı için bir asırdır bu memleketin, nasıl perişan olduğunu, nasıl savrulduğunu görmeyenlerin hala bir takım koltuklarda oturup ahkam kesmeleri ne kadar acıdır.
Medreseleri kapatılmış, uleması darağaçlarında asılmış, sürgünlerde, hapislerde mahvedilmiş ve itibarları ellerinden alınmış mazlum bir coğrafyada bütün bu zulme karşı birikmiş tepki oylarıyla iktidara gelenler, tamamen zındıkanın mahallesine rücu etmedikçe onları razı edemeyeceklerini de unutmuş gözüküyorlar.
Hatırlanırsa geçen ki yerel seçimde AK Partinin İzmir büyükşehir belediye başkan adayı da seçim vaatlerini sıralarken İzmir’in şarabını bir dünya markası yapacağını söylemişti. Tabi hiçbir ehl-i şarap, bu vaade kanarak oy vermedi.
İmamına “sus” filan diyerek, Ayasofya’nın hakkının iadesi karşısında kahrolan hiçbir Allah düşmanının güvenini kazanmak mümkün değildir, ancak bu sözler onlara cesaret verir ve bunun vebali de öyle kadın üzerinden savunulacak kadar hafif ve kolay değildir.
Memleketteki bilumum feminist, sapık ve din düşmanı kesimler, ve onların şerli fiilleri ve failleri aleyhine laf edemeyenlerin kalkıp da, beyanlarında yanlış bulunmayan bir alim hakkında tepeden bakan, ayarcı ve aşağılayıcı bir dille yorumda bulunmaları, üstelik dini mevzuda da haddi aşan bir tutumla konuşmaları siyasi bir refleks değil, hasarettir, zavallılıktır.
Meş’um sözleşme gibi en fazla elli sene içinde Müslüman memlekette aile ve nesle çok büyük zararlar verecek uygulamaları savunmaları yetmezmiş gibi bir de İslam’ın konuyla ilgili en net hükümlerini açıklayanları hedef tahtasına koyanlar, herhalde bu mübarek beldenin hafızasında güzel bir şekilde anılmayacaklardır.
Ve alimlere ekmek su gibi muhtaç olanlara da büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bütün bir cami cemaatinin, bütün bir İslam ahalisinin tek yürek, tek ses olarak tavrını belli etmesi şarttır: “İmamıma dokunma, alimime karışma, işine bak, Hakk’ı söyleyen dili susturma, kürsünün konumuyla oynama, ilimle zıtlaşma, sükut eyle..”
Şimdilerde 94 ruhu diyerek o dönemdeki dine sarılmanın heyecanına atıfta bulunanlar, açık bir sınavdan daha geçiyorlar.
Artan çelişkiler karşısında inandırıcılığı sorgulayanların en son yerel seçimde verdikleri bir cevap var. Sabah başlıyorlar saat 17:00’de sandıklar kapanınca bitiriyorlar. Bakalım sandıktan feminizm mi çıkacak yoksa uyarı ve ikazlar mı?
Vakit de öyle hızlı geçiyor ki..