Hakkaniyet, Kitap ve Ölçü
“Alın, kitabımı okuyun!” (Hâkka Suresi, 19)
Bol magazin içerikli tartışmaların ardından Cumhurbaşkanı’nın sözleri üzerine Arınç, Yüksek İstişare Kurulundaki görevinden ayrıldığını açıkladı.
Her yıl benzer versiyonlarla gündeme gelen bir Arınç vakası idi. Bir sonrakinde bakalım konu ne olacak.
Bahsettiği isimlerin durumundan ziyade kitap tavsiyesi ilginçti.
Öncelikle kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın, ortada bir haksızlık varsa, ortamı doğru seçilerek, üsluba dikkat edilerek ve makam, muhatap gaye gözetilerek tepki veriliyorsa bu anlaşılır bir durumdur.
Ancak Müslüman ülkede yaşayan birinin mesela ABD seçimlerinde Trump’a şöyle haksızlık yapıldı diye gerilirken “hakkı savunuyorum” demesi ne kadar absürt ise, şurada burada zulümleri ayyuka çıkan şahısların duygusal enstrümanları üzerinden adalet güzellemesi yapmak da aynı öyle saçmadır.
Çünkü el Hakk’tan ayrı bir hak tasavvurunda akl-ı selim ve mantık bulunmaz.
Onlarca sene bu ülkenin bir çok siyasi yönetim kademelerinde aktif görev yapmış, hukukçu bir vekilin memlekette Kürt’lerle ilgili bütün müktesebattan habersizmiş gibi, tavsiye ettiği kitaba bu yönüyle vurgu yapmasının acayipliği ile beraber, misalen geçmişte Kürtçe hakkında söylediği olumsuz sözlerin unutulması da dahil nice tuhaflıkları vardır.
Hapiste herkes bir şekilde okur, yazar, çizer, yatar, gelir geçer. Ancak kimin yazdığı kitabı kimin nasıl reklam ettiğini bilmek de hak ve vebal konusunda hassas olmak kadar önemlidir.
Söz konusu tutuklu hakkında duyar kasıp yazdığı kitaba methiye düzenlerin samimiyeti için çok ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur.
Zira şu anda “Rabbim Allah’tır” dediği için -tüm yeminlerle kasem ederiz ki sırf bunun için- Telaviv’de değil, bizzat bu ülkenin zindanlarında tam 28 yıldır cezaevinde olan Müslümanlar var. Hem de haklarında “insanları sokağa döküp, dehşetli sonuçlara sebep olma” gibi ithamlar da yok.
Evet sütten çıkmış ak kaşık gibi sırıtarak poz verdikleri resimleri veya sazlı sözlü şovları da yok. Şimdi bu zevatın, onlar hakkında da acaba uğradıkları zulmü dile getirip yazdıkları bir kitabı tavsiye ettikleri görülmüş müdür?
Üstelik mesele Kürtler üzerine yazdıkları ise burada bu mazlumlar bizzat iliklerine kadar hissettikleriyle her biri bir kitap hükmündedirler.
Öyle ya samimiyet, alnı secdeye değen insanlar için öyle yabancı bir kavram değildir. O yüzden herkese lazım olan adaletten, hukuktan ve mağduriyetten dem vuranlar, cezaevinde yürekleri yerinden oynatacak kadar, alabildiğine mazlumca katledilen mesela Cemal Uçar hakkında da bir iki cümle söyleyip kitabını tavsiye edebilirler.
Ya da işkencede vahşice şehid edilen Abdüsselam İrdem hakkında da birkaç kelam ederler mesela.
Ve daha yüzlercesi.. Dedik ya bunlar karmaşık düşlerin yıldızları değil, gerçek yaşamın kitapları..
Siyasette birilerinin başkasına karşı birikmiş husumetleri, garezleri ve yedek hesaplar her zaman olabilir ama ne dökülecekse biraz ötede olsa, biraz arkada vuku bulsa ve isimler de öyle rasgele olmasa..
Dün bugün, şurada burada türlü türlü ihanetler, eziyetler yaşanmıştır. Ancak ölçüler kaybolmamıştır. Metre ile, terazi ile zıtlaşmaktan daha trajikomik ne olabilir?
Samimiyet ve hakkaniyet ise şaşmaz ölçülerdendir.
Yoksa devran kime kaldı ki?