İslamî cemiyetlere düşmanlık öyle mi?
Her 15 Temmuz’un yıl dönümünde konuşulan konu aynı: Devlete güya sızmakta olan, sızma niyeti ve potansiyeli olan tarikat, cemaat, kanaat çevresi gibi İslami grupların varlığı.
Tabi İslamî olmayanlar; Kemalist, ateist, deist, komünist, sosyalist, feminist, şövenist, pozitivist, demokrat, seküler, batıcı, Avrasyacı, NATO’cu, liberal vs yapılar/klikler bu mevzunun dışındadırlar. Zira onlar, devlete sızmazlar, darbeye ve ihanete teşebbüs etmezler. Tarafgirlik, yandaşlık, kayırmacılık ve ayrımcılık yapmazlar. Kendilerine makam, yetki, görev, amirlik ve memurluk verildiğinde çok objektif davranırlar, acayip adaletli, tarafsız, çalışkan, güvenilir ve dürüst çalışırlar. Milletin malında, emeğinde, birikiminde asla gözleri olmaz, halkın bir lirasına bile tamah etmezler, kamu malına tüyü bitmemiş yetimin hakkı diye bakarlar. Devlet onlar için öyle kutsaldır ki, herhangi bir kamu kurumunda vazifeye başladıkları anda kesinlikle ideolojilerini, bakış açılarını dışarda bırakırlar, hem acayip vatanseverdirler öyle altıncı filonun emperyalistiyle yahut Hans’la, Salamon’la filan gizlice de fısıldaşmazlar. Öyle böyle namusludurlar ki, devletin haremine, namahrem virüsü bile bırakmazlar.
Ama ah şu tarikatler, cemaatler yok mu, şu dinci yapılanmalar. Bunların hepsi aynıdır. Siz öyle hu çektiklerine, bir araya gelip meşk ettiklerine bakmayın. Bunların bütün dertleri devleti ele geçirmektir. FETÖ’den farklı olamazlar, bu ontolojik ekolojik, homojenik olarak ve daha nice bilimsel normlara göre sabittir. Gönüllü faaliyetlerine, hayır çalışmalarına, rızay-ı ilahi demelerine aldanmamak lazım. Çünkü bunlar son derece ezoterik yapılardır. İnisiyasyonlarının büyüsüne kapılıp da onları zararsız görmemek gerek. Hoca, sohbet, irşad, zikir, ders, intisap, itaat, davet, hizmet, cehd ne diyorlarsa bunlar da son derece yanıltıcı etiketlerdir. Dedik ya bunların perde arkasında tüm gayeleri, nihai hedefleri, tek hayalleri devşirdikleri kadrolarla, ele geçirdikleri mevkilerle devlet aygıtını kendi kontrollerine almaktır. Hepsinin lideri, başı belki Amerika’da değildir ama yine onlarla bağlantılıdır, onlara çalışırlar, onların emrindedirler. Sınavla, şunla bunla ne olursa olsun, liyakatli de olsalar, hak etmiş de olsalar, bunların hiçbir ferdine en basit bir memurluk dahi verilmemelidir. O yüzden kat kat güvenlik soruşturmalarıyla önleri kesilmeli, eldekiler kapı dışarı edilmeli, vatandaşlıktan atılmalı ve ayrı bir isimlendirmeye de gerek duyulmadan hepsine FETÖ’cü denmelidir.
Siz yukardaki satırların ironi dozajını fazla buldunuz ama bu patoloji şu anda yayılıyor ve ekranlarda, siyasi mahfillerde, akademik çevrelerde parlatılıyor. Yaklaşımlarının öyle sinsi bir tarafı yok. Dedikleri aynen şu: “Sayın Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden nasıl ki FETÖ’yü yüzde yüz mahkûm edip bitirmeyi hızlandırdıysa, FETÖ üzerinden İslami camialar da neden değersizleştirilmesin, itham edilip etkisizleştirilmesin, şüpheli görülüp itibarsızlaştırlmasın, kapalı devre organizasyonlar denilip üzerlerine gidilmesin.”
Bre çapsızlar, ahlaksızlar, iz’ansızlar, insafsızlar, ayarsızlar! Bu milletin içinde nice tabakalar var; hastalar, engelliler, yaşlılar, yoksullar, ezilmişler, dullar, yetimler, kadınlar, gençler, çocuklar gibi. Bunların her birinin ekmek, hava, su gibi zarurî manevî ihtiyaçları var. Kimi sabra muhtaç, kimi nasihate, kimi ziyaret edilip sorulmaya muhtaç kimi zikre, fikre, şükre. Kimi teselliye muhtaç, kimi terbiyeye, tezkiyeye. Kimine acil irşad lazım, kimine murakabe, muadaba. Kimi çevresindeki ihvanı ile hasbihal eder dertlerini unutur, kimi müridân ile şevke gelir, kimi kendi camiasındaki ahbabı ile ıslah olur.
Bu toplumun beslendiği mânâ çeşmelerini kurutmak isteyen bu habis ruhlu İslamî cemiyet düşmanı mihraklar mahkûm edilmedikçe, ihaneti devletin salt organizasyon kısmına karşı bir kümelenme eylemi olarak lanse ederken kendi varlıklarını tahkim etme numaralarının anlaşılmadığını sanan şımarık akıldânelere prim verildikçe bu toplumun geleceğine güvenle bakmak zordur.
Asıl bekâ meselesi de budur.