• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Ortodokslar konuştu, onlar sustular, Katolik Papa’nın ciğeri yandı onlar konuşmadılar, Ezher’li zat çelişki güzellemesi yaptı, onlar sessiz kaldılar. Ekolojik partnerleri, ‘kilise olmalıydı’ dedi onlar yine bir beyan lütfetmediler. Trump’ı beklediler çıtı çıkmadı. Putin’e baktılar göz kırpmadı. Bir iki sönük kınama ve temenni dışında BM, AB, Kraliçe, Şansölye hiç biri umursamadı. Dünya müsaade etmez, ekonomiyi mahvederler, dövizi fırlatırlar, piyasaları hoplatırlar, yaptırım ve ambargo uygularlar dediler, hiçbiri olmadı.

Öyle ya devamı olmakla övündükleri partilerinin 86 sene önceki bakanlar kurulu Ayasofya Camii’ni müzeye çevirdiğine göre şimdi illâ bir açıklamaları olmalıydı. Partili İnce, kendince, davet gelince açıldığı günkü sevince ortak olacağını açıklarken derince bir pot kırdı ama resmî yorum için günlerce düşündüler, ölçüp biçtiler ve nihayet üç gün sonra şu açıklamayı yaptılar: "Yetkinizi kullanmayıp kendi atadığınız hakimlerin arkasına saklanarak bedelini milletimizin ödeyeceği bir hukuki garabete neden oldunuz. Bu kararlar yıkılmış Osmanlı'nın hukukuna dayanarak Cumhuriyet'in hukukunu yok saydı." Eh günlerce üzerinde çalışınca bir sayfalık beyanat tabi ki böyle iki cümleye sığdırılır.

Şimdi ana muhalefet partisi, gelecek ilk seçimde bununla meydanlara çıkmalı ve aynen bu söylediklerinin arkasında durmalı: “Ey millet! Bize destek verin biz, Osmanlı Hukukuna dayanarak camiye çevirdikleri şu Ayasofya’yı tekrar Cumhuriyet Hukukuna göre müze yapalım.”

Aslında onlardan önce de muhafazakâr soslu birçok siyasetçi ve yazar, korkuluğun bostanından derlenmiş bol reel politik içeren analizler serdettiler. Yok efendim mesele Cumhurbaşkanının yetki alanındaydı, istese her an kararını verebilirdi ancak Ayasofya’yı açabilmek için acayip güçlü, fevkalade bağımsız, şahane bir cihan devleti olmak lazımdı. Yok dış dengeler buna müsait değildi. Yok memleketin çok daha önemli mevzuları bu konuyla örtülmeye çalışılıyordu. Hem böyle kutsal bir konu “açıldı, açılacak” denilerek siyasete alet edilmemeliydi. Daha ne lügatler parçaladılar, bol maslahatlı ne duyarlar kastılar.

İnanın yer yer dillendirdikleri gibi bunlara göre halk 15 Temmuz’da da kesinlikle tankların karşısına çıkmamalıydı. Sürekli paranoyasını pompaladıkları ‘hakim güçler,’ 16 Temmuz sabahında kendilerine 1 dolar kadar kıymet vermediği halde, bu zilletli illete sımsıkı sarılmaya devam eden FETÖ’den de ders almadılar. 

Öyle ya, her zaman dünyanın süper emperyalist, hegemonik gâsıp güçlerinin ne dediği önemliydi? Onların onayı alınmadan halkın itibarıyla, şeref ve haysiyetiyle ilgili de olsa kritik konular gündeme getirilmemeli, onları kızdıracak her hal ve hareketten ısrarla kaçınılmalı, onların izin ve teamüllerine uyulmalıydı.

“Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler” olmak ayetin ifadesiyle fasıklıktı (Haşr 19) ama bu zihniyete göre -haşa- ülkeyi süper devlerin elinde yok olmaktan kurtarma başarısıydı. O yüzden hep ezik, pısırık, resesif, kendi halinde, vizyonsuz bir devletin, silik, pasif etkisiz elemanları olarak, emeğinin peşinde ömrünü sürdürürken mesela mahallenin eski dokusunu bozacak müteahhitlere direnme becerisi gibi basit yaşam emareleriyle mutlu olmanın yolları aranmalıydı.

Hepsi bir yana bu husus, CHP için öyle göründüğü gibi kolay değil. 1939 yılında müze yapılsaydı yahut Lozan anlaşmasında öyle bir madde olsaydı haydi neyse. Ama karar tarihi 1934. Yani maalesef hâlâ câri olan işleyişe göre, aleyhinde konuşulması büyük cürüm sayılan bir dönemde alınmış karar iptal ediliyor. Üstelik yakın zamanda olduğu gibi Silahlı Kuvvetler’den bir rahatsızlık ilanı filan da gelmiyor. Seküler sermaye olayla ilgilenmiyor. Yargı zaten işin içinde. Kıytırık bir iki medya organı dışında orada da aykırı ses yok. Yani tam bir kara delik.

Hani şu doğunun kır keneviriyle kafaları güzel olan zorlama ırkçılarının hoşgörü saçmalıklarıyla geçmişe gidip Fatih’e dokunmalarına sarılmak da işe yaramıyor. Çünkü bu yaklaşım, sadece akılla mantıkla değil, din ve tarihin ontolojisiyle de çelişiyor.

Eee Allah’ın evi/evleri deyip geçmemek lazım. Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma teşebbüsünün kıyamete kadar Fil suresinde okutturulmasının nice hikmetleri var.

Hazmı kolaylaştırmak için tek bir yol var. Müslüman memlekette silinip gitmemek, yarın bu toplumun karşısına çıkacak yüz bulmak için de biricik seçenek bu: Allah’ın evlerine, şiarlarına, sevdiklerine hürmet etmek.