Şehr-i Ramazan, yakar, ayırır ve işaretler!
Ramazan’ın kelime olarak yanma anlamına geldiği malumdur. Fert planında bunun karşılığı, günahların yanması ise toplum planında da günahkarların yanması(ifşası, zayıflaması) dense herhalde uzak olmaz. Çünkü bu ayın bir ismi de; hakkı batıldan, âbidi âsiden, ârifi cahilden, iffeti çirkeften, hidâyeti sapıklıktan, imanı inkârdan, emîni haînden, zararlıyı faydalıdan, hastalığı âfiyetten, dostu düşmandan ayırma gibi işlevi olan Furkan’dır.
Ve on bir ayın sultanı gelir gelmez, işini yapmaya başlamıştır. Necis ile nezih olanı, rezil ile izzetli olanı, alçak ile yüce olanı, şerli ile hayırlı olanı edepsiz ile hayalı olanı, ur ile nur olanı, lanetli ile şerefli olanı, esfel-i safilîn ile eşref-i mahlukât olanı, kâfir ile Müslüman olanı birbirinden ayırmaktadır.
Düşünsenize seksen milyonluk kocaman bir memleket, Furkan’ın fark ettirmesiyle birçoklarının gülen yüzlerinin arkasında ne kadar keskin bir ihanet olduğunu gördü. İnsana benzer kalıplarının içinde ne kadar iğrenç bir canlının saklandığına şahit oldu. Düşmanı oldukları tek Allah’ın, İslam’ın ve Müslümanların sayesinde bu mübarek topraklarda yaşarken hayvanlardan çok daha aşağı derekedeki, konuşkan yırtıcıların hangi inlerde yuva yaptığını bir kez daha öğrendi.
Ramazan’ın, orucun, Kur’an’ın, rahmetin, mağfiretin, izzetin, varlığın, dünyanın, ahiretin, hayatın ve ölümün sahibi olan Allah azze ve celle, Lut kavminin helâkini haber verirken şöyle buyurur: “Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde, Rabbin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Böyle cezalar zalimlerin başından hiç eksik olmaz.” (Hud 82-83) Razi, bu ayetin tefsirinde, Rebî’nin şöyle dediğini nakleder: "O taşların her birinin üzerinde, kendisine atıldığı şahsın adı yazılı idi.”
Sanki şimdi de işaretliyor. Ve kimi yetkililer şimdi ellerinde belgeli olan işaretleri de açıklamak zorundalar. Mesela bu diyardaki cinsi sapıklar hangi ülkeler ve merkezler tarafından nasıl fonlanıyor? Onlara ne yapmaları karşılığında neler veriliyor, sağlanıyor, va’dediliyor? Gıdada hile yapanlar nasıl açıklanıyorsa, bu memleketin dinine, örfüne, aile yapısına, ahlakına kasteden soysuzların da tüm ihanetleri deşifre edilmelidir. Avrupa, Amerika neresi olursa olsun, ucu nereye giderse gitsin, bu ülkede fuhşiyatın, sapıklığın, imansızlığın, müstehcenliğin artması için kimler nerelere, hangi dizilere, yayınlara, projelere, özel ve tüzel kuruluşlara para aktarıyorsa acilen bunlar ilan edilmelidir.
Ve Kahhar olanın işaretlemesinden korkmak lazım. Rabbimiz âyet-i kerîmede “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı, umulur ki Allah’tan korkarsınız” (Bakara 183) buyuruyor ya şimdi Allah’tan daha fazla korkup daha samimi olma vakti.
Ezcümle, Diyanet İşleri Başkanına destek çok anlamlı idi. Ancak bu ırz, namus, edep, haya, iffet, şeref, haysiyet, nesil ve İslam düşmanlarının aklına(!) uyarak veya tuzağına düşerek yapılan CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi illetli düzenlemeler iptal edilmedikçe, yine bu lanetli güruhun baskısıyla hapiste tutulmaya devam edilen genç evliler tahliye edilmedikçe, yine aynı melun cenahın zoruyla bir türlü makul hale getirilmeyen ömür boyu nafaka zulmünden vazgeçilmedikçe samimiyet yara almış olacaktır.
Kaldı ki burası Hollanda olmadığına göre bu milletin dinî ve ahlakî değerlerini korumaya yönelik çok daha açık, net adımlar atılmadıkça da zındıkaya öfkeli hamaset kuşkudan azade olmayacaktır.
Öyle ya sadece filan sosyal medya platformundan değil her alandaki ahlaksız yayınlara müsamaha gösterildikçe, yine bir yanlış yapan yüzünden toplumun bel kemiği olan cemaatler, tarikatler, İslami kanaat çevreleri tehdit gibi algılandıkça, küffara yönelik sert üsluba bakış biraz puslu olacaktır.
“Çirkin utanmazlıkların (fuhşiyatın) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmiyorsunuz.” (Nur 19)
Evet şu anda batı alemi bu azabı; ailesizlik, tatminsizlik, huzursuzluk olarak fazlasıyla yaşıyorlar. Ve herkesi kendi azaplarına ortak ederek acılarını hafifletmeye çalışıyorlar. Bunu anlıyoruz. Yalnız zerre kadar da olsa onlara bilerek veya kendini mecbur hissederek alet olmaktan korkmak lazım.
Mevlâ izzetten ve iffetten ayırmasın.