Olağanüstü Hal ve Olağanüstü Hayaller
Genelkurmay ve MHP, bazı iller için olağanüstü durum ilan edilmesini istediği halde hükümet direniyor.
Olağanüstü hal denince tabi ki devletin olağandışı derin refleksleri akla geliyor. Hala hesabı sorulmayan, dosyası açılmayan birçok olay ve hala göz ardı edilen birçok kişinin kaçırılması, yargısız infaz edilmesi ve bölge halkının tamamının kıskaca alınıp hukukun rafa kaldırıldığı o meşum yıllar akla geliyor. Sözde cezaevi yat(ırıl)an Mehmet Ağar akla geliyor. Sözde komisyonlara bilgi lütfeden(!) Tansu Çiller akla geliyor. Ve şu anda çoğu hala görevlerine devam eden nice amir memur akla geliyor.
Olağanüstü halin gelmeyeceğine dair yapılan açıklama veya bu yöndeki ısrarlı direnç, sağduyu ve akl-ı selimin sesidir. Ancak olağanüstü hali, sadece geçmişteki uygulanış biçimiyle tarif edip, bugünkü mevcut gidişatı olağan diye vasfetmek de herhalde çok isabetli olmasa gerek.
Terörle Mücadele Yasası, eskisinden çok daha hızlı ve keskin çalışıp tırpan gibi biçmeye devam ederken sizin her işin olağan olduğundan bahsetmeniz kitlelere çok da inandırıcı gelmiyor maalesef.
Kolluğun hazırladığı fezlekelerin, terörle uzaktan da alakalı olsa, hiçbir somut delil arama zahmetine girmeden, delilden öte neredeyse yasalar ve içtihatlar üstü dayanaklar kabul edildiği mahkemelerden, yine kolluğun istediği her cezayı fazlasıyla verip üst mahkeme tarafından da olduğu gibi onaylandığı bir durumdan toplumun çoğunun habersiz olması vaziyeti olağan kılmaz. Hem, her evden bir kişinin şöyle veya böyle karakola veya mahkemeye düştüğü bir bölgede kolluk ve mahkemelerin bu tavrından, kitlelerin habersiz olduğunu mu sanıyorsunuz.
Milyonlarca çocuğun hala “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye yemin ettirildiği ve matematiğe varana kadar bütün ders kitaplarının Atatürk milliyetçiliği ile bir ırkın üstünlüğünü işlediği tuhaf eğitim öğretim sistemi, yoluna devam ederken, yol aramalarının kaldırılmış olması, durumu pek de olağan kılmıyor beyler.
Etnik kimliğin tanınması ve ilgili hakların verilmesi konusunda, hala “silah bıraksınlar öyle” deyip bir kavmin yaratılıştan kaynaklı haklarını, devletin gücü adına ipotek malzemesi gören bir anlayışla, zikzaklar çizerken olağan davranmadığınızı da kitlelerin fark etmediğini sanmayın.
Olağanüstü halin geri getirilmesi, uygulamada birçok konuda, PKK ile halkın bir tutulması anlamına geliyordu, diyerek karşı çıkarken, Pkk-BDP gibi militarist sol grubu devletin veya şu anda kendini devletin sahibi gören hükümetin tek muhatabı görmek, onların dışında, bölge insanını yok hükmünde saymak hiç mi hiç olağan değil.
Birçok proje ile bölge halkının rahatlamasını sağlama çabalarına, olağan hal derken, insanların gönül dünyalarını rahatlatmak için ciddi hiçbir adım atmamak eh pek de olağan olmuyor. Mesela bölge insanının gönlünde taht kurmuş nice âlimin itibarını iade etmediğiniz gibi, bugün en azılı suçluya dahi reva görülmeyen, mezar yerini saklama tavrınız sürdükçe şirin kardeşlik vurgularınız, durumu görüldüğü gibi maalesef olağan kılmıyor.
Bediüzzamanı zaman zaman en üst ağızlardan övüp takdir etmeniz olağan bir normallik iken, kendisine yapılan eziyetler ve kabri ile ilgili devlet sırlarını açamayışınız kasıtlı bir korku ve çelişki olarak yansıyor ve siz bugün Bediüzzamanın bölge ile ilgili tavsiyelerini gözardı ederek rengi ve milliyeti olmayan tarifsiz acıların yaşanmasına sebep olanların olağanüstü hırslarına aracılık ediyorsunuz.
Şimdi bırakın olağanüstü hali, doksan yıldır nerede hata yapıldıysa o hataları düzeltmek ve telafi etmek için olağanüstü çaba hali ilan etmeye ihtiyaç var.
Ve bugün İsraile karşı dik duruşunuzu, imanın alameti bilenler, sizin döneminizde yaşadıkları hukuksuzlukların olağanüstü seyrine bir dur demenizi bekliyorlar. Çünkü sizin olağan halinizin, adınızı alan Gazzeli çocuklar kadar temiz ve saf olduğunu hayal ediyorlar.