İman ve Atatürk milliyetçiliğine bağlılık
Yeni anayasanın yazılan maddelerine baktınız mı? Şu anda yirmi civarında madde yazılmış durumda. Herkesin bütün sorunlar için asıl çözüm ve son çare olarak gördüğü anayasada, elzem olan konularda görüş birliği sağlanamadığı için henüz bir adım atılmış değil. Ancak yazılan maddelere bakılırsa mevcut sorunların telafisine yarayacak çok ciddi ve köklü bir değişikliğin olmayacağı anlaşılıyor. Mesela hiç kimse yeni anayasada Atatürk ilke ve inkılaplarının nerede duracağını tartışmıyor, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerin ne olacağından bahsetmiyor, ya da bahsettirilmiyor. Gerisi zaten teferruattan başka nedir ki?
Mevcut anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez denilen ikinci maddesi aynen şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Şimdi birisi çıkıp bu maddenin değiştirilmesini teklif etse ne olacak, hangi maddeden yargılanacak, ne ceza alacak, bu ayrı bir ironi.
Yine vahiy düşmanı tarihi determinizmin; ‘helvadan yapılan putların karınlar zil çalana kadar kutsanması kuralı` gereği, söz konusu maddedeki hükümlere ne kadar sadık kalındığı ve ne kadar ihanet edildiği de ayrı bir ironi.
Gerçi bu kadar muğlak kavramı, bu kadar tarifsiz ve yuvarlak bir ifadede cem ederek, doksan yıl, bir halkı şöyle veya böyle idare etmek, istidrac değilse, ‘ulu` bir önderliğin ürünü olsa gerek.
Malumu ilam kabilinden olmasın diye, maddenin içindeki tezatların hepsine değinmeyeceğim ancak orjinali, ‘Atatürk milliyetçiliğine intisap etmiş` olan ‘Atatürk milliyetçiliğine bağlı` ifadesi üzerinde durmak istiyorum.
Bu anayasanın tesis edilmeye çalışıldığı yıllarda, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı tesis etmeye çalışan rejim tarafından, akıl almaz eziyetlere uğratılan Bediüzzaman Said Nursinin, bütün eserlerinde temel vurgusu da işte bu anahtar kelimedir, yani bağlanma anlamına gelen intisap kelimesi.
Üstad, “dil ile ikrar, kalp ile tasdik” şeklinde tarif edilen iman için başka bir tanım getirir ve der ki: “İman Sani`ine intisaptan ibarettir”. Yani iman, Yaratıcıya bağlılıktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla bağlılık kelimesiyle iman arasındaki bağa dikkat çeker Üstad.
İman iddianız, nereye, ne kadar ve nasıl bağlandığınızla ilgilidir. İmanın o bilinen tarifiyle birleştirirsek; İman, bağlılığın kalp ile tasdik edilip dil ile ikrar edilmesidir. Doksan yıldır, ‘Atatürk milliyetçiliğine bağlılık`, kalplerdeki, Allah`a bağlılık duvarını aşamamıştır. Yani İslam toplumu, hala bu maddeyi korkuyla ve zorla ikrar etse de kalben tasdik etmediği için bağlantı sağlanmamıştır.
Kurumlar ile kamu arasında bağlantı işte bu nedenle hala çok soğuktur. Bağlantı sağlanamadığı için de mezkur maddedeki toplumun huzuru, dayanışması ve adaleti sağlanamamıştır, insan hakları ihlal edilmiştir.
Siz istediğiniz kadar ulusal mutabakattan bahsedin, madde madde yazın çizin, usulünüz, üslubunuz nasıl olursa olsun, mezkûr bağlılığın yönü kıbleye çevrilmezse sonuç değişmeyecektir.
Sınırların kaldırılması isteği de, çok ütopik de olsa kaynaşmayı ve kardeşliği anlattığı için savunulması doğaldır. Ancak, bir tarafta toplumun ortak değeri olan Allah`a iman yerine, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı zorlayan maddeler değiştirilemeden, diğer tarafta sorun üreten Apo milliyetçiliğinin ortadan kalkması imkansızdır.