Zekatsız Fetih ve Kurtuluş Yoktur
Türkiye’de oruç tutanların oranı çok yüksek. Öyle ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın beş yıl önceki Dindarlık Araştırma Raporunda bu, yüzde 83,4 olarak tespit edilmişti.
Bugün de buna yakın bir nicelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bu muazzam bir sinerji.
Ramazan orucuna böyle ilgi gösteren bir memleketin geleceğinde saklı nice bayram vardır. Buna orucumuz kadar eminiz.
Orucun bireye ve topluma kazandırdığı değerler ise malumdur.
İslam düşmanlarının da mecburen oturdukları iftar sofralarında beklemeleri dahi, az bir kazanım değildir.
Ramazan ayındaki oruçla, Kuran hatimleri, iftar sofraları, dualar, teravihler ve fitre ile oluşan bir aylık medeniyet ikliminin, toplumun bütün katmanlarını doğrudan ve dolaylı biçimde etkilediği de bir vakıa.
On bir ayın sultanı, aynı zamanda menfi siyasetin, yalan ve tezviratla kirlettiği zihinleri de temizliyor.
Kuranın sadece yüzüne okunup çokça hatmedilmesinde bile, bu çağın kronik patolojisi olan bireyselliğe ve bencilliğe bir meydan okuma iradesi var.
Ramazan Ayının anlattığı hususlardan biri de tabi ki zekat.
TDV Genel Müdürü Av. M. Savaş Polat; “İslam Ülkeleri İstatistik Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRİC)’in tespitine göre; İslam dünyasının zekat potansiyelinin 10 trilyon dolar, Türkiye’nin zekat kapasitesinin ise 55 milyar dolar olduğunu” söylüyor.
Bu rakamları görünce Hz. Ebubekir’i ve O’nun zekat konusundaki tavizsiz tutumundan övgüyle bahseden Hz. Ömer’i daha iyi anlıyoruz.
Elbette ki Sıddık Hz. Ebubekir, meselâ Hz.Enes’ten(ra) nakledilen şu Hadis-i Şerif’e dayanıyordu: “Allah, zekâtını ödemeyen kişinin namazını kabul etmez, ta ki bu ikisini birleştirinceye kadar. Allah Teâlâ onları birleştirmiştir, siz de onların arasını ayırmayın!” (Ebû Nuaym, Hilye 9/250)
İslam ülkeleri diye karamsar bir fasıl açmak yerine, orijininde kendimizin olduğu ciddi bir infak ve zekât muhasebesi yapmak daha iyi.
Zekat yukardaki rakamlardaki haliyle verilseydi şu anda bambaşka bir İslam Alemini veya dünyayı konuşmuş olacaktık.
Ancak halihazırda hâlâ, küresel emperyalizme karşı tek alternatifin İslam dünyasının nüvesinde saklı olduğu itiraf ediliyorsa, burada biraz düşünmek gerek. Acaba bunun bir sebebi de, yetersiz de olsa verilen infak ve zekatlar değil midir?
Mekke’nin fethi de, Diyarbakır’ın fethi de, İstanbul’un fethi de zekâttan ayrı düşünülemez. Kaldı ki gönüllerin fethi, zekâtsız hiç olmaz.
Bediüzzaman Hazretleri, bu konuda çok net konuşur. Yeryüzündeki bütün ahlaksızlıkların ve karışıklıkların zekâtın düzgün verilmesiyle ve faizin yasaklanmasıyla ortadan kalkacağını belirtir.(25.Söz)
İhtilaf, cehalet, zaruret, tembellik, duyarsızlık, körü körüne taklit, dünyaya dalmışlık gibi sayısız hastalıklarımızın ve düşmanlarımızın ilacı olan zekât ve infak için yapılacak her müspet çalışma mukaddestir.
Namazla zekâtın Kuranda birlikte zikredilmesinin hikmetleri bu topluma iyi anlatılmalıdır. Ezanın aynı zamanda infaka ve zekâta bir çağrı olduğu. Abdestin aynı zamanda zekât için alındığı. Beş vakit neyse, kırkta birlik zekâtın da aynı şeyi anlattığı gerçeği gibi.
Ümmet, zekâttaki ihmalinin bedelini Kudüs’ü kaybederek ödedi. Birliğini, dirliğini, diriliğini ve iriliğini kaybederek ödedi.
“Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!” (Tevbe 34)
Bu azap sadece ahirete kalmadı, dünyada da vurdu geçti.
Şimdi Zekât için bir daha harekete geçme zamanı.
Leyle-i Kadriniz Mübarek Olsun.