• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Zulümle ceza verdikleri mazlumların ellerinden alınan özgürlükleri ve itibarları iade edilmediği gibi keyfi ve hukuksuz biçimde görevden attıkları, işinden aşından ettikleri nice çalışana hakları iade edilmedi.

Canla başla çalışıp dindar avına çıkan, başörtüsü ve inanç özgürlüğü mücadelesi verenlere en ağır hakaretlerde bulunan ve her gün darbeye malzeme olacak manşet, makale ve operasyonel habercilik yapan medya ayağındaki tetikçilere bugüne kadar hiç dokunulmadı. Bütün saldırıları yanlarına kâr kaldı.

 Darbeye en büyük gönüllü desteği sunan seküler sermaye gruplarına da hiç hesap sorulmadığı gibi darbedeki rolleri de adeta ısrarla unutturuldu.

Darbenin “dönüştürme cellatlığını” üslenerek üniversitelerde ikna odalarını icat eden cadılar da sihirli süpürgeleriyle uçmaya devam ettiler. Odalarının kapatılması dışında hiç bir yargılamaya tabi tutulmadılar.

 Siyaset ayağının en tepesindeki şahıs da ölene kadar baştacı edildi ve adı üniversite gibi birçok yerde yaşatılıyor. Yine siyasetteki diğer aktörleri de bırakın en ufak bir ceza almayı, aksine taltif edildiler.

  Koşa koşa apoletlilerden brifing almaya giden dönemin yargıçları da, her ne kadar kısa bir süre hissi(!) tepkilerle anılsalar da, ‘bağımsız, tecrübeli, saygın’ hukuk adamları muamelesi gördüler.

Bürokraside kraldan çok kralcı gibi davranarak can yakan âmirler ve memurlar da şimdilerde emekli kahramanlar olarak rahat-ı vicdan ile yaşıyorlar.

Geriye kalan asker faillerinden çok azı için de güya iddialı bir yargılama hamaseti estirildi. Son derece idarelik/göstermelik/evlere şenlik bir neticeyle cezalarını çekmiş sayıldılar.

Özellikle üniversite ve kamu görevlilerine başörtüsü yasağı gibi en fazla can yaktığı hususlarda ise henüz yönetmeliğin ötesinde yapısal bir tedbir sağlanmadı.

  Temel referansı olan laiklik ve Kemalizmle ilgili “bin yıl sürecek” mottosuna da şu ana kadar hep bağlı kalındığı gibi bu konular mezkur darbecilerin tam istediği şekilde korundu, pekiştirildi.

  Hizmet, tarım, hayvancılık ve sanayideki mesleki beceri sürecine çok ağır darbe vuran uzun süreli zorunlu eğitim de, bu darbeyi reddedenler tarafından olduğu gibi benimsendi hatta daha da uzatıldı.  

 Etkileri silindi denilse de, devlet, 28 Şubat’ı bir darbe olarak değil, dönemin şartları içerisinde bir kollektif organizasyonun, imam hatip, başörtüsü ve Kuran Kursu gibi alanlara yönelik inatçı hırçınlığı olarak gördü. Bunun politik kazancı yeterli bulunduğu için, 28 Şubat, öncekiler gibi devletin şahane hatırına, acı hatıralar albümüne eklendi.

Elhasıl, 28 Şubat da; “demokrasimiz böyle olgunlaştı” diye devam eden cümleler içinde küçük bir ayrıntı olarak kalacak, zamanla unutulup gidecek.