• DOLAR 34.661
  • EURO 36.329
  • ALTIN 2942.06
  • ...

Avamın pek tanımadığı Muhammed İkbal gibi İslam düşünürü ve mücadele önderleriyle Muhiddin Arabi gibi tasavvufun büyüklerini İslam aşkında birleştiriyordu.

O, gerçekten bugün müminlerin en çok ihtiyaç duyduğu vahdeti ve kardeşliği kürsüde birleştirebilmiş,  vaazlarında bir araya getirebilmiş bir değerdi.

Bediüzzamandan bahsederken sevdiren ve O`nun hem davasına hem de  eserlerine ilgi uyandıran tutumuyla Üstad`ın hakkını veriyordu.

Hem Mevlana hazretlerini yanlış anlamak ve yanlış tanıtmakta ısrar edenlerin çoğaldığı bir beldede, O hep, ‘aşk eri Mevlana` diyor ve belki de, hitabet aşkını ve kürsü şevkini O`nunla alıyordu. Hem Mesneviden fasih bir farsça ile okuduğu beyitlerle kendisini dinleyen gönüllere, sadece Mesnevi`ye ilgiyi değil, tüm İslami eserlere ve alimlere karşı da sevgi ve saygı hisleri ekiyordu. 

‘Koca Akif` derken, aslında bu ülkenin maneviyat düşmanlarını sürekli küçültmek istiyordu. O`nun vaazlarını dinleyenler, Allah dostlarını birbirinden ayırmadan  muhabbet edebilmeyi öğrenirken, O`nların gölgesindeki huzuru aramaya koyuldular.

Bu kadar büyük bir kalabalıkla uğurlanan kaç tane vaiz veya kaç tane hocaefendi vardır bilmiyorum ancak yarım milyonu aşan kalabalık, bir bakıma,  O`nun işte farklı İslami çevreleri birleştiren vaazlarından aldıkları dersi Hocaefendilerine okumak için gelmişlerdi.   

Hem mesele, sadece kalabalıkların omuzlarında uğurlanmak değildir. Kalabalıklara bir mesaj, bir dava, bir ideal, bir eser, bir ders, bir ufuk çizgisi bırakıp gidebilmektir. Onun bıraktığı en büyük mesaj, bıraktığı vaaz kayıtlarından ziyade, işte üslubundaki ittifaktır.

Bir çok hatip gelip geçmiş ve kalabalıkları coşturmuştur. Ancak Tahir Hoca, yaşadığı coğrafya ve zaman dilimi olarak İslami görüş farklarının çoğaldığı ve keskinleştiği bir dönemde, kimseyi rencide etmeden, herkesin kendisi için bir şeyler bulduğu vaazlarıyla hep ortak idealleri seslendirdi.

Sürekli dillendirdiği, aşk kavramı bile O`nun birleştiren üslubunu anlatan güzel bir örnektir. Ehl-i sünnetin, şeriatın dışına ittiği aşk mefhumunu, tasavvuf hep gizlice sırtına almış ama bu aşkı yüklenmek velilere pahalıya malolmuştur. Bundan en büyük nasibi Mevlana hazretleri almıştır.

Hem aşkı Şia`ya maledip dışlayanlar bir nevi Mevlanayı`da uzaklara ve -bugün özelde Farisilere- tevdi etmişlerdir. Öyle ki bugün İran, Pakistan, Hindistan gibi bölgelerde çocuklar dahi Mevlana`yı ve eserlerini çok iyi bilirken, Mevlana Celaleddin-i Rumi(hz), kendi yerinde ilgisiz bırakılmıştır.

İşte  İslami ilimlerin sadece sosyal hayattan değil hafızalardan da silindiği bir zamanda, hem  alimlerin unutulduğu hatta önyargılarla mahkum edildiği, ilme ve alime  hürmetin kaybolduğu yetim bir diyarda, Tahir hoca, aşk derken maneviyatı diriltme gayesindeydi ve O`nu dinleyenler O`nu hiç yanlış anlamadı.

O, kürsüde Müslümanları,  Hz. Muhammed Mustafa`nın (sav) aşkında birleştirmenin gayretindeydi. O`nun vaazlarını dinleyenler, mutlaka Hz. Muhammed Mustafa`nın(asm) aşkından nasiplendiler. Ve şunu anladılar ki; yozlaştırılan bir İslam toplumunun ıslahı, Efendimiz`e(sav) olan aşkın ve bağlılığın tekrar tesisiyle mümkündür. İşte Tahir Hoca, amansız hücumlara uğrayan İslami kültürün, İslami değerlerin, İslami hayatın canladırılması ve korunması adına, kim olursa olsun Allah aşkına harekete geçmesi için konuştu.

Bu gayeyle kürsüde kükredi, kızdı, sevindirdi, ağladı ama susmadı. Bediüzzaman gibi birleştiren ve hep bunun için çırpınan, ve bu ideali uğruna zindanları, mahkemeleri kürsü yapan Üstadların, alimlerin ideallerini yaşatmak Onların bizim üzerimizdeki haklarıdır. 

Ve bu, bizim onlara olan vefamız olacaktır. Rabbim Onların mekanını cennet eylesin, bizleri de ahdine vefa gösterenlerden eylesin. Amin.