Nasıl Bir Belediye Başkanı?
Adaylar, anketler, mitingler, projeler, vaadler, taktikler vs. ile yine son sürat seçim sath-ı mailine girerken, gelin, nasıl bir belediye başkanı istersiniz sorusuna verilecek cevabın izini sürelim.
Evvela şahsiyetiyle ilgili toplum zihninde çirkin bir silueti olmamalı.
Şimdiye kadar yaptıkları ve söyledikleriyle hep olumlu çağrışımlarla hatırlanmalı.
Aile, akraba ve sosyal çevresinde de uyumlu, sıcakkanlı, özlenen, beklenen, kendisinden iyilik umulan biri olmalı.
Zaman, zemin, zihin, ahval, akval, varlık, değer gibi faktörler arasında çelişkileri az olmalı.
Hangi başlıkta olursa olsun yaşadığı sorunlar izah edilebilir veya asgari vasatlıkta tolere bandında olmalı.
Halka ve Hakka hesap verebilirliği konusunda güvenilir olmalı.
Nerede olursa olsun Allah’tan korkmalı, kuldan utanmalı.
Salt bir bilgi, tahsil, ilim, kültür, diploma ve unvanla değil irfanla da mümtaz olmalı.
Hak hukuku gözetmede son derece hassas olmakla birlikte özellikle rüşvet, adam kayırma, işi kılıfına uydurma, zimmete para geçirme gibi akıbeti berbâd eden cürümlerden uzak durmaya mutlak yeminli olmalı.
Ahlâkî normlarda vicdanları rahatlatacak düzeyde bir yeterliliğe sahip olmalı.
Burnu bir karış havada, yaşam tarzı ve insanlarla alâka biçimi kibir kokarken, gerçek sahibi sandığı birtakım mal, makam, rütbe, asalet gibi fani balonlarla havalanarak maskara bir palyaçoya dönüşen zavallılardan olmamalı.
Kendini sıradan toplumdan farklı kılan kostümleri de sadece makamın vakârı adına muhafaza etmeli. Yoksa kendisiyle görüşmenin zorluğuna vasıta kılmak için değil.
Devletin, soğuk, resmî ve çatık kaşlı hayaletiyle ürküten yetkilisi değil; niyet okumadan, suizan ve genelleme yapmadan ilgi, anlayış, müsamâha ve çözüm üretecek bir himmetle, enerjiyle, şevk ve heyecanla aktif olmalı.
Sırf seçilmek maksadıyla kendini satın alınabilir kaliteye zorlayan değil, her halinde rızâ-yı ilâhiyi esas alarak göründüğü gibi olmalı.
Halkı için çalışıp çabalamaya; bir faziletin, görevin, sorumluluğun ve zorunluluğun çok ötesinde aşk olarak bakmalı.
Şehrinin en ücra yerindeki bir problemi, kendi evinin en mutena köşesinin bile değil, kalbinin sorunu olarak görmeli.
Kendisine oy veren ve vermeyen diye bir ayrımı haysiyetine ve halkına ihanet sayıp, hakkâniyet ve adaletle insanların ihtiyacına koşmalı, koşturmalı.
Sadece vaziyeti, idare edip, meseleleri halleden bir vizyonun emanetçisi değil, en ilginç, en estetik, en zarif, en temiz, en rahat, en konforlu, en güvenli, en yaygın, en kullanışlı, en ucuz, en erişilebilir hizmetleri planlayıp projelendirecek ve inşa edecek bir çılgınlıkta olmalı.
Bir yöneticinin bu kadar ideal vasıflara sahip olması zor denilebilir.
Biz de zaten meselâ Hz. Ömer’in, Humus valisi/belediye başkanı Sâid bin Âmir(ra) gibi bir portre çizmedik.
Hani nakledildiğine göre Hz. Ömer, Humus halkından, şehirde bulunan fakirleri tespit edip kendisine bildirmelerini istedi. Fakirler belirlendi ve liste Hz. Ömer’e sunuldu. Listenin başında “Sâid bin Âmir” ismini gören Hz. Ömer şaşırdı.
İsim benzerliği olabilir diye, “Sâid bin Âmir kimdir?” diye sordu. “Ey müminlerin emîri, o, bizim valimizdir!” dediler. Halife hayretle, “Valiniz fakir ha!” deyince, “Evet” dediler.
Tekrar sordu: “Valiniz nasıl fakir oluyor? Geliri nasıl, geçimini nereden temin ediyor?” Humus’lular: “Yâ Ömer, o, yanında bir şey tutmaz ki, eline geçeni fakir fukaraya dağıtır” dediklerinde Hz. Ömer’in gözyaşları sakalını ıslatıyordu. (Üsdü’l-Gâbe 2/311-312)
Haydi hayırlısı.