Hiç Okumayan Eş ve Bunun Endişesi
Eşinin hiç kitap okumadığını, kendisinin de bu yüzden okuma şevkini kaybettiğini belirten hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Yedi yıldır evliyiz. İki çocuğumuz var. Ben evlenmeden önce iyi kitap okurdum. Hep benim gibi kitap okumayı seven bana kitap tavsiye eden, yorumlayan biriyle evlenmeyi hayal ederdim. Bunu nişanlıyken söyledim. Evlendik, kocam evden işe işten eve gelip gidiyor. Hiçbir sosyal faaliyetle alakası yok. Kumarı, içkisi filan yok; ama çoğu zaman namazlarını da kılmıyor. İslami bilgisi neredeyse sıfır. Öyle bir hocayı, vaazı dinlediği de yok. Boş diziler izler, maçları kaçırmaz, maç seyrederken de ağzı çok bozuk. O evde yokken internetten dini sohbet videoları izliyorum. Kendisi geldiğinde hemen değiştiriyor, öyle şeyleri pek sevmiyor hem de ‘bunlar milletin kafasını karıştırıyor dinleme bunları` diyor.
Bir komşu birkaç tane kitap getirmişti. Aldım diye çok kızdı. ‘Bizim bu kitaplara da başkasının bize fikir vermesine de ihtiyacımız yok` diyor. Bende de böylece kitap okuma alışkanlığı bitti, bunun bir gün bize çok zarar vereceğini düşünüyorum, korkuyorum. Öte yandan kafam da çok karışık, okusam bile kimin hangi kitabını okumam gerektiğini bilmiyorum..”
Ne kadar acı bir durum. Oysa kitap, hayat demektir. Bir kere, sağlığı yerinde olan Müslüman için, Allah`ın Kitabı olan Kur`an-ı Kerim`i okumamanın hiçbir izahı, affı, gerekçesi ve sebebi kabul edilebilir değildir. Kaldı ki bir defaya mahsus da değil, sürekli tekrar tekrar okunmalıdır ki bu, manevi bakımdan insan bedeninin havaya, suya olan ihtiyacı gibi zarurettir. Kuran okumayı da ihmal eden kimseye, her türlü günah, şek, şüphe, vesvese, evham ve kuruntular çok çabuk ve kolay bulaşır. Beşer imtihandan, bela ve musibetten hali olmadığı için, ayetlerin muhafazasından çıktığı an, sınavı kaybedebilir.
Kitap okuma ise, evvela bir nasip meselesidir. Allah, kimine dünyalık bir takım nimetler verir, kimine de böyle güzel alışkanlıklar verir. Yani işin aslı kitap okumama değil, okuyamamadır.
Mademki okumak bir nimettir. Nimetler ise şükür ister, şükrü eda edilmediği zaman geri alınırlar. Okumanın şükrü ise, elbette ki; düşünme, harekete geçme, değişme, yenilenme, paylaşma, okutma, öğretme gibi şeylerdir.
Tevbe ve istiğfarla başlayıp Allah`a çokça yalvarmak gerekir:
“Allah`ım! Yürüyen Kur`an olan Alemlere Rahmet kıldığın Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa`ya salat ve selam eyle. Bu salavat hürmetine ilmimizi artır, fikrimizi nurlandır, irfanımızı yücelt, hikmetimizi genişlet, zihnimizi aç, bilincimizi dirilt, idrakimizi, irademizi güçlendir, şuurumuzu artır. Bize razı olduğun kullarının ilminden ve güzel alışkanlıklarından nasip et. Gözümüze, dilimize, sırrımıza, dimağımıza, hayalimize, kalbimize, ufkumuza, mekanımıza, ehlimize hep kitap okumayı nasip et. Cilt cilt, sayfa sayfa, satır satır sürekli, bıkmadan usanmadan, yorulmadan, ürkmeden, güzel olanı, doğru, Hak ve faydalı olanı mütalaa etmeyi, müzakere etmeyi, takip etmeyi, okumayı, hıfzetmeyi, not almayı, taallüm ve talim etmeyi nasip et, sevdir.” Amin.
Öte yandan tarikat ağırlıklı bir toplum olduğumuz için, diğer kültürlerden farklı olarak bizde, bilgi/irfan daha çok sohbetle yani dinleme yoluyla aktarılmıştır. Tarikatlerin kalp esaslı olması, kulak verilen mürşide teslimiyeti getirmiş, böylece “bilgilenme”den ziyade “hallenme” öne çıkmıştır.
Ancak bugün yıkılan gelenekler karşısında ve gelişen dünyada okumayan insanın savrulacağı yer çok tehlikelidir. O yüzden şimdi çok çok fazla okumak mecburiyetindeyiz. Bu konuda makul ve maruf sınırlar içerisinde eşinize baskı yapmanız gerekir.
Başkasının muhtemel yanlış fikirleriyle aldanma endişesi de yine okumamakla alakalıdır. Kendinizi değiştirecek olan sizsiniz. Tercih, karar, azim, mesuliyyet, çaba ve gayret de sizindir.
Dua bekleriz.