Cimrilik Azabına Düçar Bir Koca
Kocasının aşırı cimri ve pinti olduğundan şikayet eden hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Dört yıldır evliyiz. Bir kızımız var. Eşim çalışıyor. Geliri de normal. Evlendiğimiz ilk sene, bir şey istesem, ‘düğünde şöyle borçlandık onları ödememiz lazım` diyordu. Ben de haklı görerek anlayışla karşılıyordum. Meğer öyle değilmiş.
Cimriliğin ötesinde, herhangi bir şeye para harcamaktan çok korkan birisiyle evlenmişim. Nasıl anlatacağımı, nereden başlayacağımı bilmiyorum. Düğünle birlikte taşındığımız kiralık ev çok dökük, perişan. ‘Ancak bu evi bulabildim` demişti. Meğer kirası ucuz diye tutmuş. Düğünden önce ‘evin eşyalarını aldım yerleştirdim` demişti. Ben de şehir uzak diye o zaman gelip görememiştim. Onları da güya fazla eskimemiş ikinci el olanlarından almış. Çocuğun doğumunda da ‘bir arkadaşımın bacısı ebe, o gelir, hastaneye gitmeye gerek yok` dedi, annem çok kızdı devlet hastanesine gittik. Ne kendisine, ne bize yeni bir elbise filan almıyor.
Sürekli ‘israf haram, tasarruflu olmak lazım` diyerek beni tersliyor. Et, tavuk, tereyağı, bal, kuruyemiş gibi yiyecekleri almaz. Sanki yedik diye bir cami varmış, onun hikayesini anlatır. ‘Bak adam pahalı şeyler yememiş, sanki yedik demiş, biriktirdiği para ile cami yaptırmış, biz de ilerde kendimize ev alırız` diyor. ‘Ev alırı`z deyince ben de biraz geri adım atıyorum ama eşimin bu konuda hasta olduğuna artık eminim.
Param olduğunda eve bir şeyler alıyorum. ‘Ne gerek vardı, aldın da iyi mi oldu` diye bir sürü laf ve hakaret yiyorum. Annem de uzakta, durumu biliyor, halime çok üzülüyor. Babama söylememiş, duysa onu da kötü etkileyecek. Kocamın bu cimriliğini ne yapacağım bilmiyorum?”
Şöyle dikkatle mülahaza edilirse bir kimseye dünyada verilecek azabın en büyüğü belki de cimrilik, bahillik, pintilik olsa gerektir. İkram edememek, ihsanda bulunmamak, sadaka vermemek, hediye almamak, infakta hissesi olmamak, zekatı ayırmamak..
Yani kendi eliyle kendini tehlikeye atmak, iyiliğe erişmemek için diretmek, dua, sevgi, hasret, ülfet, ünsiyet ve kalplerde yer almamak, bereketi terk etmek.. Bu haldeki birisinin yakınında olmak da zordur.
Peki bu hastalık mıdır? Kur`an`ın tabiriyle bu kalbi bir marazdır. Bu hastalığın tedavisi için cömert kimselerle yakın olmak, bu konuda etkili öğütler dinlemek/izlemek/okumak, azar azar da olsa nefsini iyilik etmeye, sadaka vermeye alıştırmak önemlidir.
Ve kişinin, ailesine yedirmede ve onlara harcamada cimri davranması kalbi marazın da ötesinde patolojik bir vakaya işaret eder.
Çünkü normal kazancı, imkanı ve yeterli maddi gücü olduğu halde et, bal gibi temel gıda maddesi sayılacak şeyleri lüks görüp almama ve bunun için birtakım absürd gerekçelere sığınma, en hafifinden bir kişilik bozukluğunun alameti gibi durmaktadır. Haliyle tedavi veya terapi dahi gerektirebilir.
Bununla birlikte israf, savurganlık, kanaat, tasarruf, iktisad, şükür, açgözlülük, cimrilik, nafaka/infak(harcama) gibi kavramları doğru öğrenmek ve yerinde kullanmak gerekir.
Yoksa -Allah muhafaza- ‘kelimeleri yerlerinden kaydıran Yahudiler`(Nisa 46) gibi kişinin hem kendisi sapar, hem de başkasını saptırır.
Okuyucumuz, mutlaka kocasını bu azaptan kurtarmak için çaba göstermelidir. Dediğimiz gibi yukarda saydığımız üç hususta onu kararlı, ısrarlı ve dikkatli biçimde yönlendirmelidir.
Onun cimriliğine az bir müsamaha bile göstermek, o kötü ahlakın size de sirayet etmesine neden olabilir.
Dua bekleriz.