Şükür, Söz ve HÜDA PAR
“Lein şekertüm leezidenneküm.” Mealen; “Andolsun eğer şükrederseniz gerçekten kesinlikle nimetimi size artırırım.”(İbrahim 7) İki lam ve iki nun harfi pekiştirme anlatıyor. Yani kesinliğine, mutlaklığına, hakikatine dört kat vurgu yaparak vaad ediyor.
Ayet üzerinde biraz tefekkür edildiği zaman açıkça anlaşılacağı üzere varlığımızın her anı, her yanı, canı, kanı sürekli artırılmakta olan nimetten başka bir şey değildir. O zaman bu alemin devamlılığı mahlukattan Halık`a akan şükürle izah edilebilir.
Eşyanın zıddıyla kaim oluşundan başlayarak, elde edilen maddi manevi malı, makamı, değeri, erişilen iyilikleri, güzellikleri, başarıyı, kurtuluşu, ferahlığı, sıhhat ve afiyeti, daima Allah`tan bilme, farkında olma ve bunu kullukla, hal ve kal diliyle ikrar etme. Ve bunları yaparken ihlaslı, azimli ve heyecanlı olmaktır şükür.
Sahip olduğu, kavuştuğu, kazandığı açık gizli zenginliği, fazileti, beklediği neticeyi vs. kendi yeteneğine, bilgisine, çevresindeki insanlara, olaylara, sisteme, paraya, fani varlıklara bağlama eğilimi Kur`an-ı Kerim`de en çok uyarılan konuların başında gelmektedir.
Kendilerine nimet verilenlerin sırat-ı müstakiminde, daha fazlasını istemenin, ilmin, fethin, hayrın, zaferin, fisebilillah sa`yin, cehdin, tevfikin, hizmetin ve bir gönle girmenin açgözlüsü olanların, şükrü bir amelden öte “vasıf” diye kuşanmalarına da herhalde sabır ve sebat denecektir.
Üstadın günümüz tarikatlerinin dört esasından biri olarak saydığı “şükr-ü mutlak”la ne demek istediğini şu hadis-i şeriften anlıyoruz: “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez.” (Ebu Davud; Edeb,11; Tirmizi; Birr,35)
Cenab-ı Hakk`a şükürler olsun ki, bir iki can kaybı hariç, memleket için çok ehemmiyetli bir seçim, kazasız belasız bitti. Herkesin konuştuğunu değil, kimsenin bahsetmediğini söyleyelim. Abdülkadir Turan Hoca`nın dediği gibi ellerindeki her türlü imkanla vitrine oynayan diğer partiler bir yana, sahada çalışan tek parti HÜDA PAR idi.
Onlar az idiler ama şu ayet-i kerimede okuduğumuz gibiydiler: "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır.” (Sebe 13)
Onlar, şu ayette anlatılanın, yetim bir coğrafyadaki misali olduklarının farkındaydılar: “Hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz. İşte O, sizi barındırdı, sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Ki şükredesiniz.” (Enfal 26)
Onun için yarışılan dünyevi bir makamı, rütbeyi, nişanı elde edince şükretmek her kişinin, Allah`ın takdiri içinde lütf-u keremini görüp “Elhamdülillahi âlâ külli hal” diyerek şükretmek ise er kişinin kârıdır. Onlar şu ayetin tarif ettiği kimselerdir: “Müminlerden öyle erler var ki, Allah'a verdikleri söze tam sadık kaldılar..” (Ahzab 23)
Çalışıp, sonucu Allah`a bırakmaya söz verdiler, sözlerine sadık kaldılar. Kınanma, engellenme, yok sayılma ve imkanların elverişsiz oluşuna aldırmayacaklarına söz verdiler ve buna da sadık kaldılar. Ne olursa olsun Allah`ın çizdiği sınırları aşmayacaklarına, haram yollara tevessül etmeyeceklerine söz verdiler ve dedikleri gibi yaptılar.
Bu şükürlerinin, inşallah her gözün açıkça gördüğü nimetlerin de ziyadesine vesile olacağına imanımız tamdır.
“Allah`ım! Seni zikretmek, nimetine şükretmek, sana layık ibadet etmek için bana/bize yardım eyle!” (Ebu Davud, Vitir 26; Nesaî, Sehv 60)