Çobanlık aynı zamanda ustalıktır da
Eşinin cahilliğinin, evliliklerini zehir ettiğini belirten beyefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Annem, bana kendi dayısının kızını aldı. Aldı diyorum, çünkü annemin aşırı ısrarı ve ‘hakkımı helal etmem` tehdidiyle evlenmiş oldum. Şimdi iki çocuğumuz var. Benim eşim lise mezunu ama sanki uzaydan gelmiş gibi. Ne dini, ne örfü, ne beni, hiçbir şeyi umursadığı yok. “Dışarı çıktığında dar giyinme” diyorum. “Benim tercihlerime karışamazsın” diyor. Ev ve çocuklar için verdiğim para vardı. Ne eve ne de çocuklara harcamadı. Gitmiş onunla kendisine pahalı bir telefon almış. “Gelirimizi biliyorsun, telefonun da benimkinden güzeldi, niye böyle yaptın” diyorum. “Keyif benim keyfim, istediğimi alırım” diyor. Bir de kulaklığı var. Sürekli saçma sapan şarkılar dinliyor. Eve internet bağlatmış, benim haberim yok. “Bana niye sormadan bağlattın” diyorum. “Telefondan video izleyemiyorum” diyor. Geçen yıl, instagram`da uygun olmayan bir resim paylaşmıştı. “Neden yaptın bunu?” dedim. Sürekli yaptığı gibi ağza alınmayacak küfürler ederek bana bağırınca ben de dayanamadım, “defol annenin evine git” dedim. O da “asıl sen defol” dedi. Onu, zorla annesinin evine bıraktım. Sonra akrabalar araya girdi, tekrar barıştık. Daha anlatamadığım nice sorunumuz var. Şimdi kafam allak bullak anneme kızıyorum, günah kazanıyorum. İnanın hayatım zehir gibi. Çocuklar olmasa belki eve hiç gitmem bile. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
Zehir deyince Şeyh Sadi`ye atfedilen şu güzel söz hatıra geldi: "Tahammül sana önce zehir gibi görünür. Fakat tabiatına kök salınca bal kesilir."
Ve zehir-bal gibi aks-ün nakızdan bahsetmişken Mevlana`nın şu sözünü de ekleyelim: “Hoşlanmadığına tahammül sabır değildir. Asıl sabır, istediğine erişemeyeceğini zannetsen de, ona kavuşacakmış gibi gayret etmendir. Bırak, sabır sana sabretsin ki acıyı bal eylesin.”
Dilde âsan, halde müşkül meseleler için kelam etmeyelim dersek, Rabbimizin Esma-ül Hüsnasından El Mütekellim ismini -haşa- göz ardı etmiş oluruz.
Evde çamaşır makineniz bozulmuşsa, önce bildiğiniz yöntemlerle problemi, kendiniz, masrafsız çözmeyi denersiniz. Fişini, kapağını, musluğunu, düğmelerini filan kontrol edersiniz olmuyorsa, geriye iki seçenek kalmıştır. Ya onu bırakır yeni bir makine alırsınız ya da bir servise başvurursunuz. Yeni makine almanın bedeli ise tabi ki ağır olur. O yüzden önce teknik bakım düşünülür. Ve iki çeşit usta vardır. Birincisi sahip olduklarından istifade ederken düzenli ve intizamlı olup, bozulmasına müsaade etmeyen. İkincisi ise, bir arıza ile karşılaştığında kırıp dağıtmayacak şekilde maharetle tamir eden, düzelten.
‘Temsilde hata olmasın` demeyeceğiz. Çünkü bu örnekte söz konusu olan makine, ruhsuz olduğu için insanla kıyası mümkün olmayacak kadar kıymetsiz bir alettir. İnsan, yukarda naklettiğimiz sözde anlatıldığı gibi karşısındaki zorluğa aşina oldukça geçen zamanla birlikte ustalaşır. Bir süre sonra kendisi teknik servis haline gelir, hatta başkaları tamir için ona müracaat ederler.
Yalnız ustalığın birinci tarifini unutmamak gerekir. Eşinizin noksanlarını hikmetle, belki ona hissettirmeden tamamlamak için çaba harcamanız önemli. Melekler yanlış yapmazlar, günah işlemezler. Eşinizin melek olmadığını hatırladığınızda kendinizin de bir yerlerde açık kusur ve ihmallerinizin olduğunu kabul etmeye başlarsınız.
Kaldı ki, kocaları İsmet sıfatıyla her türlü günahtan beri olan Peygamber Efendimiz(sav) olduğu halde, onun karşısında sesini yükselten, küsüp akşama kadar O`nunla konuşmayan, ‘bana şunu alacaksın, bunu alacaksın` diye O`nu üzecek kadar zorlayan zevcelerine, “tertemiz eşler” anlamında “ezvac-ı tahirat” denilmiştir. Hatta bununla da yetinilmemiş, kıyamete kadar Kur`an`ın emriyle mü`minlerin saygıdeğer “anneleri” makamıyla tebcil olunmuşlardır.
Sabretseniz de zaten o sabrın kaynağı siz olmayacaksınız. Bu sırrı düşünürseniz, işte o zaman uzun söze gerek kalmaz.
Haa, bedeli ağır olan yol çıkmaz sokak mıdır? Tabi ki hayır. Yalnız çıktığınız sokakta imtihan olunmaya devam edeceksiniz.
Dua bekleriz.