28 ŞUBAT`TA BİLE
İşine geç kalan, başlıyor feryada “28 Şubat`ta böyle bir zulüm görmedik” diye…
Minibüsü kaçıranda aynı feryat, otobüsün kalabalıklığından şikâyet edende de aynı veryansın…
İş bulamayan genç sıkıştığında “28 Şubat`ta bile” diye başlıyor vaveylaya.
FETÖ elemanları da hiçbir şey yapmamışlar gibi kuyruğuna basılınca “28 Şubat`ta bile” diye viyaklar.
Aslında her biri kendi zaviyesinden bakılırsa haklı…
Öyle ya 28 Şubat`ta binlerce insan kodese tıkılmıştı, aynı alandan beş yüz kişi, bin kişi hapishaneye götürülüyordu. Polis veya cezaevlerinin ring araçları yetersiz kalınca belediye otobüs araçları insanları cezaevine götürmek için kullanılıyordu. Dolayısıyla eylem zamanları dışında ortalık sakin oluyor ve Tatlısu Müslümanlarının işe giderken gecikme gibi bir derdi olmuyordu. Öyleyse işe geç kalan haklı…
Ortalık sakinken vatandaşın azlığından dolayı minibüsler de boş oluyor, bu yüzden ağırdan alıyordu, minibüsü kaçıran da minibüsü kaçırmamış oluyordu, dolayısıyla minibüsü kaçıranın da bir haklılık payı var.
Binlerce insan işten atılınca yerlerine birileri yerleştiriliyordu. Havva Ablamız okul birincisi olduğu halde Cumhuriyet Üniversitesi`nden mezun edilmiyor, mezuniyet töreninde ağzını tutan Serpil Güneş hemen işe alınıyordu. Dolayısıyla KPSS`ye gerek kalmadan atanmak mümkünken bugün atanamayan işsiz gençlerin 28 Şubat diye başlayan sözlerinde bir haklılık payı vardır.
Üstelik bugünkü gençlerin o zaman biberonlarında sütleri de eksik olmuyordu.
Hatta Serpil Güneş`in de 28 Şubat`ta bile diye başlayan cümleleri olabilir.
FETÖ elemanları ise bunların en haklı olanları.
Öyle ya 28 Şubat`la İmam Hatiplerin kapılarına vurulan her kilit aynı mahallede FETÖ`nün yeni bir okul açmasına vesile oluyordu.
Fadime Şahinleri, Sisileri meydana salan kumpasçıları, televizyon kanalarına senaryo yazan senaristleri toplum mühendisliğine soyunmuş, kendilerine ileride engel teşkil edecek her türlü yapıyı bertaraf etmek için hiçbir ahlaki kural tanımadan alt etmenin yollarını arıyorlardı.
FETÖ, o dönemden sonra sinema sektörüne de el atmış ve “şeffaf Türkiye için her eve bir kamera” projesini hayata geçirmişti.
Gelinen süreçte onca kârhanesi dağıtılmış, emniyeti çökertilmiş, holdinglerinin her bir köşesinin bilfiil işgal(!) edildiği dönemde arka fonda FETO`nun beddua seansı ile birlikte “28 Şubat`ta bile” diye söze başlamalarını ve sevap kazanmak niyetiyle ağlamalarını hoş görmek lazım.
Benim anlayamadığım Akif Beki`nin neden 28 Şubat`ta bile demesidir.
ŞEYTAN`IN SÖZCÜ`SÜ
Seytan`ın ‘Sözcü`lüğüne soyunmuş, üstelik gazeteci titriyle ortalıkta dolaşan bir meczup son günlerde Diyanet`in fetvalarına kafayı takmış.
Okuyucularımdan özür dilerim, çünkü titr sözcüğünü bilerek kullandım. Zira unvan sözcüğünü meczuba atfetmek onu yüceltmek olur.
Adam dini değerleri görünce kırmızı görmüş boğa gibi titrer ve saldırır, bu yüzden onun unvanı olmayan bu zatın titrekliğinden bozulma bir titri vardır.
Mezkûr gazetecinin Diyanet İşleri Başkanı`na kafayı takmasında benim başkanı savunmak gibi bir görevim yok ancak Şeytan`ın Sözcüsünün amacının başkan değil başkanın bile getirdiği dini değerler olduğu ortadadır.
“Bu çağda Milli piyango haram olur muymuş” zırvası, zırvalar silsilesinin son halkası.
Her saçmalığının sonuna “hem de bu çağda” ifadesini yapıştırmaktaki maksadını anlamak mümkün değil.
Sanıyorlar ki bu çağ, her türlü saçmalığın yapılabileceği bir “saçmalıklar çağı”…
Arada bir hümanizma, hoşgörü teranelerinde umutlandığımız oluyor ancak fırsat buldular mı bir daha zulalarında istifledikleri çöpün birazını ortalığa saldılar mı ortalık kokudan geçilmiyor ve umut katsayımızın düşmesinin önüne geçemiyoruz.
Eblehin unuttuğu hakikat şu:
Çalgılar değişebilir, piyano çıkar, gitarın elektrosu rağbet görür, unutulur gibi zurna…
Ancak kumar yine haram, içki yine yasak, zina eskisi gibi günah, yani zina yine zina…
İÇİMİZDEKİ SİYON BAŞKASINA PİYON
Kürt sokağında Filistin dediğimde “ama Kürtleri çukurlara gömen devlete bir şey demeyecek misiniz” diyenle Türk sokağında Filistin dediğimde “daha Kıbrıs devlet olarak tanınmamışken” ifadesini kullananların tek farkları konuştukları dil ve birkaç meridyen birbirlerinden uzak olmalarıdır.
Yoksa konuşmaları birbirlerine paralel gidiyor.
Kürt sokağındakinin amacı Kürtler olmadığı gibi Türk sokağındakinin amacı da Kıbrıslı Türkler değildir.
İki grup da ortalığı bulandırmayı vazife bilmiş gönüllü zavallılardır.
Binlerce genci çukurlara gömen örgüte muhabbet besleyerek vicdan kasmalarının hiçbir inandırıcılığı yoktur.
Kerkük`te Kürtleri satan yapıya bir laf etmez, demokratik Türkiye sloganıyla binlerce gencin çukura gömülmesine sebep olan örgütün lideri bir anda annesinin Türk olduğunu söyler, onlar da Türk dayılarıyla savaşmanın utancını bir ömür boyu yaşarlar.