Bacasız Sanayi Öyle mi?
Bacasız Sanayi Öyle mi?
Kışlaların üretim fabrikasına dönüşmesi, cezaevlerinin aileler için eza evi olmaktan çıkarılması için mahkûmların üretim amaçlı projelerde değerlendirilmeleri gerektiğini bu zengin defalarca bu köşede yazmıştı.
Bu zengin diyorum zira bu fakir diyen başta sümüklü vaiz olmak üzere herkeste fakir sözcüğünden sonra yığınca kir kaldığını gördük.
O zaman ben de bu zengin demeye devam edeceğim.
Zenginden ya zenci çıkar ya da sözcük engin ile ilişkilendirilebilir.
Yozgat'ta 110 milyon liraya mal olacak olan ve hala yapımı süren yeni cezaevi inşaatını ziyaret eden AK Parti Yozgat Milletvekili Yusuf Başer'in sözleri gaflet mi yoksa benim projelerimi mi mantıklı buldu anlaşılamadı.
Anla-şılmayanın anlamlandırması da mümkün görünmüyor.
"Yakın zamanda açılışını yapacağımız Yozgat cezaevinin inşaat alanında incelemelerde bulunduk. 4000 kişinin yatacağı, 2700 personelin istihdam edileceği, bacasız fabrika gibi çalışacak cezaevinin hayırlı olmasını diliyorum" şeklindeki ifadelerin izahı mümkün görünmediğine göre mizahı yapılabilir.
Dört bin kişinin yatacağı cezaevinin nasıl bacasız sanayi olacağı ile ilgili farklı ihtimaller üzerinde durmak gerek.
Öyle ya dört bin kişi yatıyor, iki bin yedi yüz kişi personel de istihdam ediliyorsa ve ziyaret günlerinde her yatanın iki ziyaretçisi geliyorsa bu sayı on binleri kolaylıkla bulur.
Bir de cezaevi karşısında açtınız mı bir market ve manav, fiyatları da ikiye katladınız mı bir iki aile ihya olur.
Bu ailelerin Vekil Bey'in ailesinden olduğunu hesaba katarsak Vekil Bey yerden göğe kadar haklı...
Sahi dört bin tutuklu için iki bin yedi yüz personel bir matematik hatası mı, yoksa haberciler yazarken yazım hatası mı yaptı?
İkisi de değilse iki yüz elli bin mahkûm için yüz elli bine yakın personel gerekiyor.
Bu bir bacasız sanayi olamaz, olsa olsa sistem taktiksel enayiyi oynuyor.
Müftünün Kaynı Devrede
Geçtiğimiz günlerde "Size oy veren elim kırılsaydı" diye video çeken bir seçmenin AK Parti'ye oy verdiğine pişman olduğuna dair bir haber gündemde yer bulmuştu.
Rivayetlere göre aynı kişiye bu ay 183,5 liralık elektrik faturası gelince "Sayın Cumhurbaşkanım, senin ismini yüreğime kazıdıydım, senin için etmediğim kavga, etmediğim mücadele kalmadı, dostlarımı kırdım onların hepsinden özür diliyorum, senin resmini çerçeve yaptım, babamın resmini asmadım duvara, senin resmini odamın duvarına astım, her gün gözümün önünde görmek istedim seni, sayın cumhurbaşkanım bakın şimdi bu çevreden çıkartıyorum." dedi ve sadece bunu demekle kalmayıp açıklamasını "Artık benim için en büyük Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'tür. O yoklukta, savaştan çıktığı halde milletinin hakkını savundu ve milletini üzmedi sen bizi üzdün. Soframızdaki ekmeği aldın" sözleriyle bitirdi.
Her satırı müftünün sözde karısına ait, her satırı klasik bir CHP tiyatrosunun sahneye konuluşu...
"Senin ismini yüreğimize kazdıydım"dan sonra bir çırpıda silebilmek, savunmak için kırmak, dostlarla kavga etmek...
Ve bir sürü zırva...
Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça...
Ekranlarda bir CHP senaryosu, ancak filmin kurgusu çok demode.