Bir Baba Göçtü
Bir Baba Göçtü
Bir baba daha göçtü. Basit bir cümle: Bir baba daha göçtü. Her gün giden yüzlerce babadan bir baba…
Bir baba, çocuğunun pantolonunu alamadığı için mi yoksa pantolon, birilerinin belden aşağı vurma malzemesi mi bir netlik kazanmasa da bir babanın göçtüğü kesin.
Kocaeli'nde bir ilköğretimde okuyan bir çocuğun okul pantolonunu alamadığı için okula alınmadığı ve pantolon alamadığı için babasının intihar ettiği haberi günlerdir konuşuluyor.
Okulun ilk gününde hiçbir okulun çocukları forma eksikliğinden dolayı okuldan gönderdikleri görülmemiştir.
Haberi gündeme taşıyan muhalefet olunca iki defa düşünmek gerekir.
Yandaş medya ne kadar iktidar ile ilgili olumsuz haberlerde üç maymunu oynasa da muhalefet, medyanın en çirkef halini sunuyor. Çok değil birkaç gün önce daha doğrusu geçen cuma günü cuma namazı saatinde cuma namazına giden insanların kapalı dükkânlarının önünde poz verip dükkânların krizden dolayı kapalı olduğunu bir milyonluk gömlekle çeken ana muhalefet partisinin başkan yardımcısı krizi bahane edip tabanını keriz yerine koydu. Krizden keriz devşiren bir zihniyetin paylaşacağı haberine sazan gibi atlamamak gerektiği aşikâr.
Ancak madem mesele okul formasına gelmiş öyleyse küçük bir öneri de biz yapalım. Okullarda birden fazla forma tercihi yapılmalı, öğrenci ve veliler tek bir mağazadan almak zorunda bırakılmamalıdır. Bu üç dört alternatif bütün okullarda ortak olmalı ve öğrencilerin hangi okula gittiği formasıyla değil armasıyla belli olmalıdır.
Tek Nefeste Teknofest
Geçen gün Türkiye'de haberlere konu olan ve birçok kişinin gitmek istediği Teknofest`e ben de o çok kişinin istediği kişilerden bir kişi olarak gittim.
Gösterileri mükemmel, çalışmalar harika… Umut ve güven pompalamak için birebir, ancak sanki tribünlere oynama telaşesi vardı.
Sanki kaç kişi daha getirebiliriz, parmak hesabıyla insan kellesi sayma endişesi vardı belediyenin.
Tuncay Özkan`ın “Cumhuriyet Mitingleri”nde başlatıp sonra FETÖ`cü Akın İpek`e sattığı “Biz kaç kişiyiz” çabasını gördüm.
Evet “bu kadar kişiyi daha buraya getirdik; ama ne anladıkları umurumuzda değil”den başka bir şey görmedim. İlgili ilgisiz, bilgili bilgisiz herkes toplanmıştı, herkes toplatılmıştı.
Amaç ve araç karışmıştı, araç amaca dönüşmüştü. Amaç güven vermek, umut pompalamaktı ancak belediyenin tahsis ettiği araçlar amacın önündeydi ve bir şovun bütün detayları sırıtıyordu ne yazık ki!
Yoksa meslek lisesinin kuaförlük bölümünde okuyan öğrenci neden okul idaresinin baskısıyla getirilsin ki?
Ama her şeye rağmen benim gitmeme değdi.
PKK ve Köy Baskını
PKK, Şırnak`ın Beytüşşebap ilçesinin Pirinçli köyünde oturan Ebubekir Adıyaman ve Selman Öztunç adlı iki köylüyü katletti.
Evet, örgüt bir daha başa döndü. Zaten bundan vazgeçme niyeti de yoktur.
PKK'lılar tarafından köylülerin araçları durduruldu, araçları yakıldıktan sonra kaçırıldılar ve iki gün sonra kurşuna dizildiler. Haber bildik tanıdık geldi değil mi?
Kırk yıldır süregelen haberlerin aynısı. Kırk yıldır bu topraklarda Kürtler adına özgürlük mücadelesi için yola çıktığını söyleyen bir örgüt kırk yıldır bu topraklarda her gün iki Kürt kanıyla güne başlar, her gün Kürtleri öldürür. PKK'nın katlettiği iki Kürt ne katledilen ilk Kürtlerdir ne de son Kürtler olacaktır…
Kırk yılda kırk bin Kürt, Kürtler adına yola çıktığını söyleyen bir örgüt tarafından katledilmektedir. Bu oyun artık bayatladı, kaset başa sardı. Sıkışan örgüt kan kaybettikçe namluyu Kürtlere çevirip korkuyu teslimiyete dönüştürmektedir. Tam bir kördüğüm… Köylüler katledilerek köylülerin çocukları kaçırılacak ve bir kez daha o köylüler için kurtuluş reçeteleri yazılacak. O köylülerin çocukları onlara katılacak ve örgüt tarafından hiç edilecek. Biz de bu oyunun sadece seyircisi olacağız. Acıları yüreğimize gömerek sadece izleyeceğiz.