• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Sinema sektörünü toplumdan bağımsız düşünemeyeceğimiz gibi sinema yönetmeni ve oyuncularını da psikoloji ve sosyoloji ilminden uzak düşünmek mümkün değildir.

Yani her oyuncu veya yönetmen, az buçuk psikoloji ve sosyoloji ilmiyle ilintili olmak zorundadır.

Hele sinemayla iştigal eden kişi hem yönetmen hem de oyuncu ise neredeyse bir sosyolog kadar iyi bir gözlemci olmalıdır.

Toplumsal konulu film çeken yönetmende bu durum daha da katmerleşmektedir.

Çünkü sanatçı, toplumdan aldıklarını kendi süzgecinden geçirdikten sonra yine topluma sunacaktır.

Bütün bu saydıklarımız, toplum – sanat – sanatçı ilişkisinin doğal bir döngüsüdür.

Toplumsal film konusunda iyi bir yönetmen olduğunu ve oyunculuğunu da takdir ettiğim Sırrı Süreyya Önder, yukarıda yaptığım bütün açıklamaların dışında, farklı bir tarzda görülmektedir.

Bu tarzıyla üniversitelerin sinema – televizyon bölümlerinde ileride üzerinde çalışmaların yapılacağı muhakkak.

Önder, toplumda gördüklerini sinemaya aktarmaktan ziyade yıllar önce çevirdiği bir filmin uygulanabilirliğini toplumun üzerinde deneme çabasında.

Dolayısıyla toplumdan aldığını filme aktarmaktansa filme aktardıklarını topluma yansıtmaya çalışmaktadır.

Kobay olarak da ne yazık ki Kürt halkını kullanmaktadır.

Zaten Hasip Kaplan`ın hışmına uğramasının nedeni de Kaplan`ın bu gerçekliğin farkına varmasıdır.

Ancak Hasip Kaplan`ın bilmediği bir şey vardı:

O da temsil ettiği kitlenin artık Önder tarafından temsil ettiği zihniyetin kodlarıyla dönüştürülmüş olmasıdır.

*****

“Beynelmilel” filmi, Sırrı Süreyya Önder`in yönetmenliğini yaptığı başarılı bir film.

Türk sinemasının önemli filmlerinden biri olduğu kuşkusuz.

29 Aralık 2006`da vizyona giren filmin konusu 12 Eylül Darbesidir.

Darbe sonrası sıkıyönetim, ironili bir biçimde verilmiş.

Ancak Önder ve Önder`in temsil ettiği zihniyet, filmdeki bütün aktör ve argümanlara Kürtler arasında birer karşılık bulma çabasında.

Filmin başında kadın elbisesi giyip oryantal oynayan erkek, size de HDP ve bileşenlerinin LGBT sempozyum ve panellerini hatırlatmıyor mu?

Filmde gözaltına alınanların her biri farklı bir sol fraksiyona ait.

Kimi Dev-Solcu, kimi Emeğin Birliği vs. vs.

HDP, bugün bütün sol fraksiyonların payandası değil mi?

EMEP, ESP, MLKP, TİKKO…

HDP yönetiminde bütün bu örgütlerin temsilcilerinden biri yok mu?

En tepesinde de Kürtler arasında bir karşılığı olan Barzani`ye “puşt” diyecek kadar pervasız ÖDP`li Sezai Temelli bulunmuyor mu?

Kürt halkının filmdeki rolü filmin ana figürü olan “gevende” olarak görülür.

Komutanın “Kentte bunlardan çok var mı” ifadesinden sonra atılan zılgıt halkın kalabalıklığını yansıtıyor.

Gevende, film boyunca her yerde beliren, görünen, görülen ancak hiçbir karşılığı olmayan kesimi temsil ediyor. Yani HDP içerisindeki Kürt halkının çok net bir biçimde yansıması.

Baskının olduğu yerde sessiz saz çalma sahnesi, HDP içerisindeki fırıldak kesimi temsil eder.

Çukur siyasetinde gençleri gaza getirip ortadan kaybolan ancak yerle bir olan kentlerde iktidarın TOKİ projeleri için ihale kovalayanlara ne kadar da benziyor değil mi?

Yasak olan “lorke” çalarken askerlerin gelmesi üzerine asker marşına ani geçiş de yine bu fırıldakları temsil eder.

Askerin dağınık gevendeleri orkestraya dönüştürme kararı Yalçın Küçük`ün “benim fikrim” dediği HDP`nin Türkiyelileşme projesidir.

S. S. Önder ve Sezai Temelli,  bu projenin baş aktörleridir.

Ana karakter Abuzer, Adıyaman`da yaygın bir isim, dolayısıyla sıradan halkı temsil eder.

Askerin halkı dönüştürmesi, Kürt halkının HDP üzerinden Kemalistleştirilmesidir.

Yalçın Küçük ne diyordu: “HDP`li bütün milletvekilleri mini etekli, hiçbirinin kafasında türban yok. Bizimle savaşıyor olabilirler ancak kafalarına o ilkel şeyi takamazsınız çünkü Kemalisttirler. Ben bunun için kırk yılımı verdim. Bu proje için Öcalan`la defalarca görüştüm.”

Gencin sol söylemleri ezberlemesi, “fabrikalar, tarlalar” diye başlayan tiratı tekrarlaması Kürt köylüsüne ezberletilen “emperyalizmin… mücadeleyi yükseltelim… faşizmle mücadelemiz… kadının varoluş süreci… gibi benzeri söylemlerinin aynısıdır.

Kalın kalın kitaplar ve gencin Gülendam`a “Sosyalizmi mutlaka okumalısın” ifadesini okuyucularımız etraflarında ziyadesiyle görmüşlerdir.

Gülendam`ın “Devrimciler yalnız ölümle nişanlıdır” ifadesi çukur siyasetinde çukura gömülen saf gençlerin dillerinden düşürmedikleri ifadeydi.

Ancak projenin ana aktörlerinden hiçbirinin ne yazık ki çocuğu devrimle nişanlanmadı.

Kimi kolejlerde okurken, kiminin beslediği hayvana yaptığı masraf, evi başına yıkılan on Cizreli, Şırnaklı, Yüksekovalı on Kürt ailesinin geçimini sağlamaya yetmekte.

“Bizim bir Haydar arkadaş var” ifadesi bayıldığım bir ifade. Tam bir ergen sol jargonu. Zaten solun olgununa da rastlayamazsınız. Çünkü solun ergenliği hayat boyu devam eder ki bunu “devrimci ruh” olarak tanımlayıp açığı kapatmaktadırlar.

Haydar`ın “Üç aya kadar cunta yıkılacak” sözü her yıl başında “……. yılı faşizmin yıkılış yılı olacaktır” diyen Duran Kalkan`ın tekrarladığı sözden başka bir şey değildir.

Aynı cümleyi her yıl tekrarlayan Duran Kalkan`ın ANF`de ocak ayındaki son demecini hatırlayın: “2018 faşizmin yıkılış yılı olacak, mücadeleyi yükseltelim.”

Cümlenin kırk yıldır başındaki tarih değişmekte.

Gülendam`ın amcasına “devrimcilerin tokadından korkmuyor musunuz” sözü klasik sol tehdididir.

Halkı iknadan ziyade sindirmek, tehdit etmek, “devşirme, ajan, hain” yaftalarıyla yaftalayıp cezalandırmak tarih boyunca solun değişmez tavrıdır.

Babanın kıza attığı tokat da halk tokadı olarak düşünülebilir.

Abuzer`in “Biz gevendeyiz, düğüncü düğününü yapar, çalan biz; biz çalarken onlar eğlenir.” ifadesi ne kadar da Kürt halkına benziyor.

Ölen, cezaevine giren, sürülen, çukura gömülen Kürtler iken Nişantaşı`nda dansöz partisindeki zatın “Öcalan`a selam olsun” sözü kendisine yöneltilen bütün eleştirileri bir anda yerle yeksan eder.

Yine “Çok sarhoş mezesi olduk, halkın tokadını yemeyesin diye sana ben vurdum” sözü bir merhametin yansımasıdır.

Zaten bu satırlar da bir ihanetin ifşası ve merhametin yansımasından başka bir şey değildir.

Gevende olmak suç değildir ancak gevendeleştirmeye çalışmak alçakça bir ihanettir.

 

Yazarın Diğer Yazıları