• DOLAR 34.668
  • EURO 36.365
  • ALTIN 2941.769
  • ...

Yahudi karakterlerinden biri olan “Verdikleri Sözleri Yerine Getirmezler” maddesine devam edelim.

“İşte verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lanetledik, kalplerini de kaskatı kıldık…” (Maide Suresi 13. Ayet)

“Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.” (Bakara Suresi 100. Ayet)

Yahudilerin sözlerinde durmadıkları, ihanetleri ve döneklikleri konusunda çokça ayet, hadis ve tarihi örnekler verebiliriz. Ancak çok ayrıntıya girmeden özetle geçelim.

Hz. Zekeriya’yı (Aleyhisselam), Hz. Yahya’yı (Aleyhisselam)  şehit etmeleri, Hz. İsa’yı (Aleyhisselam)  şehit etme teşebbüsleri, Hz. Musa’ya (Aleyhisselam)  olan ihanetleri ve daha nice peygamber, devlet ve toplumlara karşı sözlerinden cayıp onları yüzüstü bıraktıkları konularda binlerce örnek ve ciltler dolusu bilgi vardır.

Bazen soranlar oluyor; “Yahu! Bu işgalci siyonistler nasıl bilerek çocuk öldürür? Hiç mi vicdanları yok ya da hiç mi insanlıkları yoktur?” Cevaben diyoruz ki, “Bilerek tasarlayarak peygamber öldürenler elbette çocuk da öldürür, bebek de öldürür, kadın da öldürür.”

Hatırlayalım; Yahudiler, Hz Musa’nın (Aleyhisselam) Firavun’a karşı gösterdiği mucizelere şahit oldular. Kölelikten kurtulmak için Hz. Musa (Aleyhisselam) ile sözleştiler ve Mısır’dan çıktılar. Sonra Kızıldeniz’in bölündüğüne şahit olup bizzat içinden geçtiler ve Firavun ile ordusunun o suda boğulduklarına şahit oldular. Buna rağmen Hz. Musa’ya (Aleyhisselam) verdikleri sözden caydılar ve ihanet ettiler. Hem de az bir kısmı değil ezici çoğunluğu bu ihaneti işledi.

Medine’de Efendimiz, (Sallahu Aleyhi Vesellem) Yahudilerle yaptığı anlaşma ve Yahudilerin en kritik zamanda sözlerinden cayıp ihanet etmelerini hatırlayın. Zaten sonraki dönemlerde de yaptıkları kalleşliklerden dolayı onları Medine’den sürmekten başka seçenek bırakmadılar ve nitekim Efendimiz’in  (Sallahu Aleyhi Vesellem) talimatıyla Medine’den sürüldüler.

1400’lerin sonlarından 1900’lerin başına kadar dünyanın muhtelif ülkelerinde sürülen, kovulan ve dışlanan yüz binlerce Yahudi Osmanlı’ya sığındı. Osmanlı Devleti onlara yer, imkân ve yaşanabilir bir hayat imkânı tanırken onlar alttan alta örgütlenip bu devleti nasıl yıkabiliriz ve nasıl kontrolümüze alabiliriz hesabını yapıyorlardı. İlk fırsatta İttihad ve Terakkicileri desteklediler sonra onları kontrollerine alıp onlar üzerinden 1909’da İkinci Abdülhamid’i tahttan indirip Osmanlı’ya en ölümcül darbeyi indirdiler.

Ayrıca 1917’den 1948’e kadar Filistin topraklarındaki Yahudi çeteleri ve 1948’de sözde devlet olan bu çeteler, o günden bugüne kadar muhtelif yapı, devlet ve uluslararası kurumlarla anlaşma ve sözleşmeler yapmışlar. Dikkat edilirse bu sözleşmelerin hiç birine uymamışlar ve ilk fırsatta sözlerinden cayıp menfaatleri neyi gerektirmişse onu yapmışlar. Hem de suikastlar, katliamlar ve kıyımlar yaparak ihanet üzerine ihanet yapmışlar. Daha yaptıkları suikast ve katliamlar unutulmadan yenisini yapmışlar ve hep bu şekilde devam etmişler. Bu şekilde her yıl işgal alanını büyüterek ilhaklara devam etmişler.

Dolayısıyla bu melun toplum, menfaati söz konusu olduğunda ne verdiği sözü ne imzaladığı anlaşmayı ne de dini ve insani değerleri dinler. Bir gramlık menfaati için sözünden cayar ve muhataplarının tonlarca zararını yapacak karaktere sahiptirler.

Merhum Necip Fazıl, “Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe verecek kadar habis ve menfaatperest insanlardır” diye tarif etmiş.

Devam edecek…