İran’ın misilleme hamlesine dair
Günlerdir İran’ın İşgalci Siyonistlere karşı yaptığı misilleme hamlesi konuşuluyor, tartışılıyor. Dünkü İşgalci çetesinin İsfahan’a yönelik karşı saldırısı üzerine daha çok konuşulacak gibi.
Bu konu dünya kamuoyunda gündemdeki yerini koruduğu gibi Türkiye’de de ilk gündem maddelerinden biri olmaya devam ediyor.
TV ekranlarında, sosyal medya platformlarında ve diğer medya iletişim araçlarında yorum yapanların kahir ekseriyeti İran’ı hedef tahtasına koymuş durumda.
Kimi “danışıklı dövüş” diyor, kimi “İsrail, İran’ı bahane ederek Refaha girecek” diyor, kimi “İran’ın saldırısı ile İsrail 7 Ekim’de yaptığı gibi mağduriyete oynayıp ABD ve batı ülkeleri ile daha güçlü ittifak kuracak ve Orta doğuyu cehenneme çevirecek” diyor.
Hâsılı, bir İran düşmanlığıdır almış başını gidiyor.
Artık öyle olmuş ki işgalci çetenin soykırım girişimi, Ürdün, Suud ve BAE başta olmak üzere Arap ve halkı Müslüman diğer ülkelerin ihanetleri konuşulmuyor. Gazze’deki Mücahitlerin destansı direnişleri ve Gazze halkının onurlu duruşu gölgede bırakılıyor. Türkiye’nin işgalci çeteyle daha ticareti bile kesememesi, Kürecik ile İncirliği kapatama konusu dahi gündeme getirilmemesi gibi onlarca konu gündem dışı bırakılmış ve ha bire İran hedef tahtasına oturtulup dövülmeye devam ediliyor.
İran İslam Cumhuriyetinin İşgalci Siyonistlere karşı yaptığı meşru misilleme hamlesine yönelik yapılan bu yorumlar en basit tabirle adaletsizliktir ve insafsızlıktır. Bir adım ötesi bu yorumlar AB(D)’nin toplumumuza çektiği fitne operasyona alet olmaktır.
Kanaatime göre bu tür yorumların bir başka sebebi de Osmanlı’nın İran’la yaşadığı tarihi süreçtir. Kesinlikle bu yorumlar Safevi devleti başta olmak üzere İran ile Osmanlı’nın tarihi rekabetlerinden ayrı düşünülemez. Bundan dolayı yorumcuların ekser çoğunluğu İran’ın tarihi süreç içinde Osmanlı’ya rakip oluşu onları adaletsizliğe ve insafsızlığa sevk ediyor. Hatta İran’ın doğrularını dile getirenleri direk “İrancı” diye damgalamaya çalışıyorlar.
Peki, bu süreci nasıl yorumlamak gerekir?
Misilleme uluslararası hukuka uygun, BM Anlaşmasının 51. Maddesine göre yasal ve meşru müdafaa olduğu için dünya kamuoyunda da haklı olduğunu kabul ettirmiştir.
İsrail’in dokunulmaz olduğu, kimsenin onu doğrudan hedef alamaz tabuları yıkmıştır.
Demir kubbeymiş bilmem çok güçlü istihbaratıymış gibi hikâyeler hepsi yalan olduğunu ispatlamıştır.
Bu hamleyle İran ya da başka bir ülke kendi topraklarında Siyonistleri çok rahat vurabilir kanaati dünya kamuoyuna uygulamalı olarak göstermiştir.
İsrail anladı ki bu işin şakası olmaz, isterse başka bir ülke her türlü karşılığı verebilir.
İşgalci yerleşimciler tıpkı 7 Ekim’deki gibi akın akın havalimanlarına gidip İsrail’i terk ettiler. Yaşadıkları kâbus ile bir kez daha anladılar ki İsrail kesinlikle güvenli bir yer değilmiş.
Bütün bunlara rağmen süreci farklı yorumlamak basiretsizlik ya da adaletsizlikten başka bir şey değildir.
Rabbim bizleri adil şahitlerden eylesin. Amin.