98 yıllık cumhuriyet tarihi ve gerçekler
Cumhuriyet'in ilanının üzerinden 98 yıl geçti. Bu sebeple dün gündem başlıklarından biri de "cumhuriyet" idi.
Kimi yorumcular bu süreci ballandıra ballandıra anlatırken kimi de bu süreçte "cumhuriyet" kılıfı altında yapılan dayatma ve zulümleri belgelerle kamuoyuyla paylaşmaya çalıştı.
Biz de bu konuya katkı sunmak için bir kaç kelam etmek istiyoruz.
TDK sözlüğüne göre Arapça bir sözcük olan Cumhuriyet'in kelime anlamı; "Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi" demektir.
Dolayısıyla "cumhuriyet" demek "halka ait devlet" demektir.
Peki, Türkiye'de 98 yıl önce kurulan cumhuriyet, hiç "halka ait" ya da "halkın malı" oldu mu?
Ya da hiç "cumhur" ile buluştu mu?
"Cumhur"un inanç, kültür, tarih ve medeniyeti ile barışık bir hayat "cumhur"a sundu mu? Ya da buna yönelik bir adım attı mı?
TDK sözlüğünde "cumhuriyet" kavramı için, "Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu..." diye tanımlanan Müslüman milletin duygularına tercüman, dertlerine derman ve sorunlarına çözüm oldu mu?
...
El-hasıl, yukarıdaki suallere onlarca sual ekleyerek uzunca bir sorular zinciri oluşturabiliriz. Ancak vicdan sahibi her kesin bütün bu sorulara verecekleri cevap aynı olacağı için soruları uzatmayacağım.
Doğrusu cevaplarınızı da duyar gibiyim. Dedik ya vicdan sahibi her kesin cevabı aynıdır diye.
Vicdan sahibi biri olarak mezkur sualleri kısaca cevaplamaya çalışalım.
"Halka ait devlet" anlamına gelen "Cumhuriyet" hiç bir zaman Türkiye de halka ait olmadı. Bilakis halka rağmen gerçekleşen bir dayatma rejimi oldu.
Sözde monarşi ve oligarşi yönetim biçimlerine tepki olarak ortaya çıkan Cumhuriyet’in, Türkiye'deki uygulaması tam bir oligarşi yönetim örneği oldu.
Evet, adı "Cumhuriyet" yani "halka ait yönetim" fakat uygulaması "oligarşi" yani "bir guruba ait yönetim" olarak 98 yıldır devam ediyor.
Bu 98 yıllık süreç içerisinde bazen kalıbını kırmak isteyip halka dönmek istediğinde, sözde "cumhuriyetçi" fakat aslında "dayatmacı ve kendilerini devletin asıl sahibi olarak gören" azınlık güruh; ya "ordu göreve" ya da "cumhuriyet elden gidiyor" diye vaveyla koparıyor.
Bu gurup 1950'ye kadar yani 27 yıl boyunca "cumhuriyet" kılıfı altında ülkeyi demir yumrukla yönetti. 23 yıl boyunca doğru dürüst seçim bile yaptırtmadı, muhalif olan partileri bir bir kapattırdı. Hatta İl Başkanlarını İl Valisi ve İlçe Başkanlarını da İlçe Kaymakam'ı olarak atadı.
Ezan, Kur’an, tesettür...gibi yüzlerce yasaklar ile şapka, harf ve diğer birçok dayatma zulümleri zaten herkesin malumudur. Takrir-i Sükûn (Susma Yasası) ile muhalif olan basının kapatılması, gazetecilerin bir bir cezalandırılması ve buna benzer yasalarla kafalarındaki uygulamaları kitabına uydurarak istedikleri zulümlere imza attılar.
Sonraki süreçlerde kendileri gibi düşünmeyen halkın temsilcilerini idam ettiler ve her sıkıştıklarında putlarını yiyerek siyasi veya askeri darbeler yaptırdılar.
Şimdi bile onların hazırladıkları darbe anayasasıyla ülke yönetiliyor ve siyasi iktidarlar onların belirlediği yolda yürümek zorunda kalıyor.
Bütün bu gerçeklere rağmen eğer Türkiye'de "cumhuriyet, halka ait devlet demektir" deniliyorsa buna sadece güler geçeriz…