Siyasi iktidarın önünde iki yol vardır
Siyasi iktidarlar, ellerindeki imkanları kullanarak toplumları şekillendirirler. Dolayısıyla imkanlarını hangi fikriyat tarafına kullanırlarsa toplumun ibresi o tarafa kayar.
Örneğin, toplum ile din arasında duvarlar örerek dinsiz bir nesil yetiştirilebileceği gibi; toplum ile din arasındaki engelleri kaldırarak dindar bir nesil de yetiştirebilir.
Malumunuz, toplum olarak yaklaşık iki yüz yıldır bir batılılaşma süreci yaşıyoruz. Tanzimat ile başlayan bu süreç Cumhuriyet ile hız kazandı.
Öyle ki Cumhuriyet ilanından bu güne kadar birçok iktidar, toplumumuzu gâh asimile ederek gâh zulme uğratarak köhnemiş batı zihniyetine mahkum etmeye çalıştı.
Bununla birlikte bin üç yüz yıllık tarihimiz, kültürümüz ve inancımız yok sayılarak, bu müstesna anlayış “Gericilik” diye tanımlandı.
Bir yandan inanç ve kültürel değerlerimiz bir bir yasaklanırken diğer yandan Takrir-i Sükûn ve Tevhid-i Tedrisat kanunları ile toplumumuz batılılaştırılmak istendi. Böylece laik-seküler bir nesil inşa edilmeye çalışıldı.
İnancından ve değerlerinden bihaber yetişen bu nesle, bir sosyal mühendislik projesi olan “Ulus Devlet” fikriyatı enjekte edildi. Böylece toplumumuzun ciddi bir kesimi “Batıya hayran veya Türk Ulusunu kutsayan” bir anlayış ile yetişti.
Dolayısıyla Türk Ulusunu kutsamayan veya Batı(l) merkezli düşünmeyen her kesim devlet nezdinde “Asi”, “Düşman” ve “Potansiyel suçlu” olarak görüldü.
Konjonktüre göre bu Müslümanlara bazen “İngiliz ajanı” bazen de “İrticacı” denildi...
Bu iftiralar sık sık medyada işlenerek toplumda ciddi bir algı oluşturuldu. Doğal olarak toplumumuz da bu masum ve muvahhid çevreler hakkında menfi düşünmeye başladı.
Tabi ki bu sinsi hesabı yapan iktidarlar amaçlarına tam olarak ulaşamadılar. Çünkü gerek küllerinden doğan muvahhid camiaların ihlaslı çalışmaları, gerekse siyasi arenada boy gösteren duyarlı Siyasi Partiler bu batı hayranı, laik-seküler güruhun hesaplarını bozdular.
Siyasi arenada bu yapıya ilk güçlü neşteri rahmetli Necmettin Erbakan hoca attı.
Topluma; “Siyasi kulvarda Müslümanların da olabileceği, köhnemiş batı zihniyetine karşı uyanık olmayı ve aslımıza rücu ettiğimiz takdirde dengelerin değişebileceği...” anlayışını kabul ettirdi.
Ancak sinsi Batı, yapay gündemler ile kamuoyunda güçlü bir algı oluşturarak yerel piyonları üzerinden Hocayı susturmayı başardı.
Yeniden batılılaşma hamlesi, Kemalist zihniyet zulmü ve laik-seküler anlayışın dayatılması süreci hız kazandı.
Bu süreçte Başörtü yasağı, Kur’an Kurslarına yaş sınırı, Devlet eliyle işlenen cürümler... hasılı sayılmayacak kadar katmerli zulümler işlendi.
Oldukça mağdur edilen Müslüman toplumumuz AK Parti’yi iktidara taşıdı ve ciddi beklentiler içine girdi.
Ancak 20 yıldır iktidarda olan Ak Parti, belli alanlarda iyileştirmeler yapmış olsa da eğitim, gençlik ve aile kurumu başta olmak üzere birçok alanda toplumumuzun beklentilerine cevap veremedi.
Bundan sonraki süreçte siyasi iktidarın önünde iki yol vardır.
Ya beklentilere cevap olarak köklü somut adımlar atacak ve toplumumuzu aslına döndürmeye vesile olacaktır.
Ya da gerek laik gerekse ırkçı çevrelerin tepkilerini almamak adına mevcut süreci devam ettirecek. Dolayısıyla tekrar 20 yıl önceye yani başa dönülecek.