33 yıldır dinmeyen acı: HALEPÇE
Halepçe katliamının üzerinden 33 yıl geçti ancak yarası daha taptaze. Çünkü yapılan katliam, insanlık tarihinde benzersiz ve yapılan vahşet, insanın kanını donduran cinstendi.
Bu katliam, emperyalizmin bir proje olarak dört parçaya böldükleri Müslüman Kürt halkının mazlumiyetinin ispatıdır.
Elma kokusuyla yağan sessiz ölüm tarihe kara bir leke olarak geçerken, tüm dünya bu vahşet karşısında üç maymunları oynadı.
Tarih: 16 Mart 1988…
Zalim Saddam, Büyük Şeytan`ın emriyle Halepçe`ye zehir kustu.
Emperyalizmin kuklası olan zalimlerin zulümlerinde ne derece ileri gidebileceklerini gösterdi.
1980`li yıllarda Zalim Saddam, Büyük Şeytan`ın yardımıyla, hem İran`la savaşıyordu hem de Irak`taki Kürt aşiretlere zulüm ediyordu. Halepçe`nin de içinde bulunduğu Süleymaniye bölgesindeki Kürt halkı, daha çok İran İslam Cumhuriyeti`ne meyil ediyordu. Bunun üzerine Saddam, kuzeni Hasan Ali Mecid`i (Kimyasal Ali), Kürtlerin yaşadığı bölge`ye Genel Sekreteri olarak atadı. Zalim Saddam ve Mecid, Müslüman Kürtleri bölgeden silmek için 'Enfal' ismini verdikleri kanlı bir operasyona giriştiler.
Enfal operasyonlarıyla 200 bin`e yakın masum insan katledildi. Farklı zamanlarda belli bölgelere kimyasal bombalarla korkunç katliamlar yapıldı. Bu kimyasal saldırıların en büyüğü ise Halepçe saldırısıydı.
İran sınırına yakın Halepçe kasabasında yaklaşık 80 bin kişi yaşıyordu. Zalim Saddam`ın emriyle sarin ve hardal gazları içeren kimyasal bombalarla kasaba bombalandı. Elma kokusu veren gazı soluyanların derisi yanıp, solunum sistemleri çöktü. Çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olan herkes bulunduğu yerde ruhlarını Allah (cc)'a teslim ettiler. Kurtulurum umuduyla yola koyulanlarda yollarda ve tarlalarda can verdiler.
Katliamı dünyaya duyuran gazetecilerden Ramazan Öztürk korkunç manzarayı şöyle anlatıyor:
“Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hâkimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine…
Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı.
Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü...”
Evet, dedik ya yarası daha tap taze, nasıl olmasın. Değil 33 yıl yüzlerce yıl bile geçse bu yara kapanmaz ve o vahşet unutulmaz.
Halepçe`de katledilen mazlumların sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin şehid olduğu, 15 bin kişinin yaralandığıdır. Ancak gerçek sayının bunun çok üstünde olduğu düşünülüyor. Halepçe, Enfal operasyonlarının sadece bir parçasıdır. Enfal`in tamamındaki kayıp sayısı 200 bine yakındır.
“Küfür devam eder ama zulüm devam etmez” kaidesi gereğince Allah`ın Züntikam ismi tecelli etti. Büyük Şeytan ABD`den aldığı kimyasal silahlarla Halepçe`yi ceset tarlasına çeviren Saddam, 15 yıl sonra ‘kimyasal silah` bahanesiyle yine ABD tarafından düşman ilan edildi… lağım kanalında yakalanıp zillet içerisinde idam edildi.
Rabbim bu mazlum halka bir daha bu acıları yaşatmasın. Din-i mübin-i İslam`ın şemsiyesi altında bizleri cem etsin ve rahmetiyle o mazlumlara muamele etsin.