• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Adalet; her şeyi yerli yerine koymaktır. Bir başka ifade ile hakkı hak sahibine teslim etmektir.

Adaleti ikame eden devletler Dünya`da söz sahibi olmuş, adaletten sapanlar ise acziyet ve zillet hali yaşamıştır.

Osmanlı`nın ilk padişahlarından Osman Gazi`nin, oğlu I. Murat`a yaptığı nasihatlere kulak verelim.

“Oğul! Kur`an-ı Kerimin hükmünden ayrılma! Adaletle hükmet! Gazileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur! Zalimleri cezalandırmakta tereddüt gösterme! Adaletin en kötüsü geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür!”

Koca Çınar`ın devamı olan Türkiye`de adalet mefhumunun içi boşaltıldı, yerine ideolojik çıkarlar ve keyfi uygulamalar dolduruldu. Zulüm adalet diye pazarlandı ve adalet diye satılır oldu maalesef. Bundan dolayı Dünya`ya hükmeden bir İmparatorluktan, Batı`dan medet bekleyen bir devlete dönüştük.

AK Parti`nin iktidarından sonra İslami kimliklerinden dolayı adaletsizliğe uğrayan mazlumlar bir ümit ile bekleyedurdular. Ancak 16 yıldır bu adalet beklentileri hep başka baharlara kaldı. Gündemdeki af teklifi ile bu adaletsizliğe son verilmeli ve iade-i itibarları yapılmalıdır.

Birçok konuda Türkiye ile benzer kaderi yaşayan Tunus, İslami kimliklerinden dolayı mağdur edilen mahkûmlar hakkında örneklik teşkil edecek bir karar verdi.

Tunus İdare Mahkemesi; Tunus Devlet Güvenlik Mahkemelerinin 1987-2010 yıllarında verdiği tüm hükümlerin geçersiz sayılmasına ve söz konusu mahkemelerin İslami hareketler hakkındaki kararlarının tümünün bozulmasına karar verdi.

Şimdi soruyorum, Allah aşkına Türkiye`de İslami kesimlere ceza veren Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler… hangisi tarafsız davranıp adilce karar vermiş?

Doksanlı yıllarda, İslam mefkûresi ve İslami değerlere karşı savaş açan ETÖ, BÇG gibi yapılar devletin kılcal damarlarına kadar sızmadı mı? Devlet Güvenlik Mahkemelerini de ele geçirmediler mi? Bu zihniyete sahip yargıçlar bütün dindarları potansiyel suçlu kabul edip, mahkemeye çıkarılan her bir kişiye en üst sınırdan ceza vermediler mi? Sivas davası, Hizbullah davası, Selam-Tevhid davası ve 28 Şubat davaları… bunlardan sadece bir kaçı değil midir?

2000`lerden sonra ise aynı görevi FETÖ devralmadı mı? Emniyet ve yargı başta olmak üzere her alanda örgütlenen FETÖ, Emniyet ve istihbarat birimlerince kumpas kurup Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla da İslami kesimlere en ağır cezaları vermedi mi? Elazığ İhya Der, Tahşiye, Adıyaman Vahdet Der ve Şahmerdan Sarı… davaları bunların en belirgin örnekleri değil midir?

Vicdanımızın sesini dinleyerek mezkûr sualleri cevaplandırırsak cevabımız evet, evet, evet olacaktır. O halde ey yetkiyi elinde tutan iktidar! Vicdanınızın sesini dinleyin, bilgileri doğru kaynaklardan alın ve adaleti geciktirmeyin.

Evet, en kötü adalet geç tecelli edendir. Sonunda karar isabetli olsa da, mağduriyetin bir kısmı giderilse de geciken adalet bir nevi zulümdür. Bu zulmü daha da uzatmadan mağdur Müslüman mahkûmlar başta olmak üzere adalet namına yapılan adaletsizliklere son verin.

Unutulmamalıdır ki beşeri adalet(!) adına zulüm yapanlar, bir gün Hâkimlerin Hâkimi olan Allah huzurunda çaresizce boyun eğecek ve hesap vermek zorunda kalacaktır.