• DOLAR 34.578
  • EURO 36.216
  • ALTIN 2966.557
  • ...

Günümüzün en büyük problemlerinin başında, aile kurumunun büyük bir tehlike ve saldırı altında olduğu gerçeği gelmektedir. Bireyselliğin ön planda olduğu, özellikle genç kesimin sorumluluk yüklenmekten kaçındığı ve sadece kendileri için yaşadığı, bir başkasını kendi hayatına ortak etmekten hoşlanmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Her şeyin maddiyatla ölçüldüğü, mesleki kariyer basamaklarını tırmanmak için birçok şeyden kolayca vazgeçildiği, gayri meşru yollarla tatmin ihtiyacının kolayca karşılanabildiği çağımızda maalesef evlilikler ya düşünülmemekte ya da düşünülse bile 35 üstü yaşlarda ihtimal dâhilinde görülebilmektedir.

Türkiye’de evliliklerin azaldığı, boşanmaların ise gün geçtikçe çoğaldığı, bir hakikat olarak önümüzde durmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye’de son 20 yılda yani 2004-2023 yıllarını kapsayan süreçte 1000 kişilik nüfus başına düşen ‘kaba evlenme hızı’ %37 düşerken, aynı yıllar içinde ‘kaba boşanma hızı’ %49 artmış durumdadır. Kaba evlenme hızı 2004’te %9,1 iken 2023’te bu oran %6,63’e gerilemiş, boşanma hızı ise 2004’te %1,35 iken 2023’te %2,01’e yükselmiştir.

Vahamet arz eden bu oranlar, maalesef doğumları da etkilemiş ve doğurganlık, nüfusun yenilenme düzeyi olan %2,1'in altında kalmıştır. Buna göre 1000 kişi başına düşen canlı doğum sayısı 2001 yılında binde 20,3 iken 2023 yılında binde 11,2 olmuştur. Doğurganlık hızı ise 2001 yılında %2,38 çocuk iken 2023 yılında %1,51 çocuk olarak gerçekleşmiştir. Yani Türkiye toplumunda genç nüfus azalmakta, buna mukabil yaşlı nüfusu da gittikçe artmaktadır.

TÜİK’in önümüze koyduğu rakamlar çok açıdan toplumu okumamızı ve son yirmi yılda geldiğimiz aşamayı görmemizi kolaylaştırmaktadır. Çağdaşlık ve modernliğin menfi yansımalarını bir kenara bırakırsak, belli başlı kesimlerin aile kurumuna yönelik saldırılarının toplumda karşılık bulduğunu söyleyebilmek mümkündür. Ta 70’li yıllarda ilkokul dergilerinde ailenin kadın, erkek ve biri kız diğeri erkek olmak üzere iki çocuktan oluştuğu fikri en güzel resimlerle gözlerimize, oradan da beyinlerimize kazınırken çok evli ve çok çocuklu aileler de yine en kötü resimlerle zihinlerimize yerleştiriliyordu. Öyle ki o zamanlar geleneksel aile yapısından gelen birçok çocuk, kendi aile yapısından utanır hale gelmişti.

O zamanlar sadece ailenin yapısı ve ailedeki çocuk sayısı üzerinden yapılan bilinçli saldırılar, son yirmi yıldır direkt olarak aile kurumunun kendisine yapılmaktadır. Özellikle PKK ve siyasal uzantılarının buna bağlı olarak CHP ve sol kesimin kendisine düşman olarak gördüğü ve yıkmak için elinden gelen her şeyi ortaya koyduğu tek yapı ailedir. Evliliği tecavüz kültürü olarak gören Apo’nun ardından giden her birim sorumlusu aynı görüş, aynı düşünce, aynı kafa yapısına sahiptir. Elbette CHP ve onun fikri akrabalarının Apoistlerden çok da farkı yoktur. Çünkü iki kesimin de beslendiği yer, borusunu öttürdüğü merkez, borazanlığını yaptığı mahfil aynıdır. LGBT savunuculuğu yapmaya, bu sapkın ve hastalıklı yaratıkların amellerini, cinsel özgürlük adı altında yumuşatarak topluma güzel göstermeye, onları da özgürlük savaşçıları olarak lanse etmeye çalışanların önlerindeki en büyük engel ailedir. Aile yıkılmadan bu kesimlerin oluşturmak istedikleri İslam’sız, imansız, ahlaksız topluma ulaşmaları mümkün değildir.

Ailenin yıkılması demek, toplumun yıkılması demektir. Aileyi maddi ve manevi olarak güçlendirmek, toplumu güçlendirmek anlamına gelmektedir. Aile, toplumun çekirdeği yani özüdür. Bu nedenle aileye yönelik saldırılar ve toplumu ahlaken çökertecek sapkın fiiller en ağır cezalarla cezalandırılmalıdır. Hükümet, bir yandan caydırıcı yaptırımları uygulamaya koyarken, diğer yandan da gençlerin evlenmelerini ve çok çocuk sahibi olmalarını özendirmeli, gerekirse maddi destek sağlamalıdır.