• DOLAR 34.587
  • EURO 36.269
  • ALTIN 2961.18
  • ...

Suriye iç savaşının başlamasının üzerinden 13 yıl gibi uzun bir zaman geçti. Savaşın başlamasıyla birlikte Esad rejiminin zulmünden kaçarak canını, malını, namusunu, ırzını, geleceğini korumak için yollara düşen Suriye halkı, çareyi komşu ülkelere sığınmakta buldu. Bir kısmı ise çözümü Avrupa’ya gitmekte buldu, ancak birçoğu Avrupa ülkelerinden birine yetişmeden yollarda perişan oldu, denizlerde boğuldu, çocukları kıyılara vurdu. Çok az insan Avrupa ülkelerinden birine ayak basabildi, ancak ayak bastığı yerde de hiçbir şekilde rahat edemeyerek çile üzerine çile yaşamaya devam etti.

Sığınmak için kapılarına ve sınırlarına dayanılan ülkelerden birisi de Türkiye idi. Türkiye, savaşın başlamasıyla birlikte açık kapı politikası izledi, Suriyeli kardeşlerine kucak açıp İslami, ahlaki, vicdani ve insani sorumluluğunu yerine getirerek doğru bir yerde durdu. Çünkü her ne kadar kurucu irade reddi miras yapmış olsa da Türkiye hükümetlerinin ve halklarının zihin kodlarında bir Osmanlılık vardır ve Osmanlı bakiyesi topraklarda yaşayan insanlara karşı sorumluluk duygusu taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye halkları, devletin açık kapı politikasını destekledi ve Suriye’den kaçan mazlum insanları Muhacir olarak görerek onlara Ensar olmak için ellerinden geleni yaptı.

Muhacirlerin sayılarının dört milyonu aşmış olması, misafirliklerinin 13 yıl gibi uzun bir süreye yayılması, Türkiye’de derin bir ekonomik krizin yaşanması, Suriyelilerin ucuz iş gücü olarak çalıştırılması sebebiyle yerli halkın iş bulamaması gibi nedenlerden dolayı muhacirlere yönelik bir hoşnutsuzluğun olduğu inkâr edilemez. Ancak bu hoşnutsuzluk asla bir düşmanlık boyutuna gelmemiştir. Sağduyulu halk, kendini onların yerine koyarak empati yapmakta, mecburi misafirliklerini anlamaya çalışmakta, karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı bir yaşamın formülünü bulmaya çalışmaktadır.

Kayseri’de başlayan toplumsal olaylar, başta CHP ve Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi gibi siyasetlerini göçmenleri geri gönderme üzerine yapan siyasi partilerin faşizan söylemlerinin ve ortalığı bulandırmaya çalışan mihrakların pireyi deve yaparak halkın iradelerini ipotek altına almalarının bir sonucudur. Nitekim aynı günlerde Suriye’de de Türkiye vatandaşlarına ve bayrağına yönelik benzer saldırıların yapılması, ortalığı bulandırmaya çalışan mihrakların, bulanık suda balık avlama girişimlerini ele vermektedir. Evet, olayların fitilini ateşlemek için elde bir sebep vardır, ancak bu sebebin hiçbir şekilde böylesi bir vandallığa, vahşiliğe, gözü dönmüşlüğe zemin teşkil etmesine izin verilmemeliydi. Suç, sadece suçu işleyeni ilgilendiren ve hukuki sonuçları olan bir eylemdir. Bir suç nedeniyle, suçu işleyenin ailesi, kabilesi ya da milleti suçlanamaz, töhmet altında bırakılamaz, yargılanamaz ve infaza maruz bırakılamaz. Bundan önce daha beter iğrençlikler Türkler tarafından Suriyeli çocuklara yapılmış, ancak Türkler bundan dolayı suçlanmamıştı. Şimdi ise bu olaydan dolayı tüm Suriyelilerin düşmanlaştırılması, arkada büyük oyunların döndüğünü, büyük planların yapıldığını ele vermektedir.

Son günlerde gerek Türkiye gerekse de Suriye tarafı karşılıklı olarak ılımlı mesajlar vermekte, gerilen ilişkileri yumuşatmak için üçüncü ülkeler üzerinden arka kapı diplomasisi yürütmektedirler. Bu durum, muhacirlerin geri dönüşü için bir umut teşkil etmekte ve muhacirler arasında heyecan uyandırmaktadır. Aslında siyasetlerini muhacirlerin geri dönüşü üzerine kurgulayan siyasi partilerin de bundan mutluluk duyması gerekirken halen faşizan söylemlerini devam ettirmeleri ve muhacirleri düşmanlaştırmaları düşündürücüdür.  İki komşu ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasını ve eskiden olduğu gibi dostluğa dönüşmesini istemeyen odakların boş durmayacağı Kayseri’deki olaylarla ortaya çıkmıştır. Halklara düşen, her duyduğu haberin peşinden gitmemek, faşizan söylemlerden uzak durmak, sürü psikolojisiyle hareket etmemek, bu tür olayları fitne olarak görüp evinde oturmaktır. Aksi halde her şey rayından çıkacaktır.