Siyasi Pazarlık Cezaları
HDP eş genel başkanı Selahaddin Demirtaş’ın çağrısıyla sokağa inen HDPKK’lı vandallar, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında başta Yasin Börü, Hasan Gökgöz, Turan Yavaş, Cumali Güneş, Riyad Güneş, Hüseyin Dakak başta olmak üzere onlarca insanı katletmişlerdi.
Aç kurtlar gibi sokağa salınan bu vandallara gösterilen hedef, HÜDA PAR nezdinde İslami bütün dernek, vakıf, kurum, kuruluş, kurslar, etüd merkezleri ve şahısların yok edilmesiydi. Gerekçeleri de yine sokağa inme çağrıları yapan siyasetçiler tarafından önceden belirlenmişti. IŞİD taraftarı olmak. Nitekim DBP il başkanı Zübeyde Zümrüt, Diyarbakır’da IŞİD’e destek veren 400 derneğin kurulduğunu belirtmiş, böylece İslam’ı referans alan bütün derneklerin hedeflerinde olduğunu ve fırsat bulduklarında hepsini yok edeceklerini üstü kapalı bir şekilde ilan etmişti.
Her şey hesaplanmıştı. Güvenlik güçleri gözlerini kapatmış, Vali’nin itirafıyla “şehit vermemek” için karakollarına çekilmişlerdi. Devlet, sanki de-Facto bir şekilde “size bir hafta mühlet, ne yapacaksanız yapın” demiş, olaylara kör ve sağır kalmıştı. Böylece inisiyatif sokaktaki vahşi köpeklere bırakılmıştı. Onlar da önüne gelen her şeyi yakıp yıkmışlar, gencecik bedenleri işkencelerle şehit etmişler, bununla yetinmeyerek üçüncü kattan aşağı atmışlar, sonra yerde tekmelemişler, üzerlerinde zılgıtlar çekmişler, benzin döküp yakmışlar, üstlerinden arabayla geçmişlerdi.
Sadece yanındaki tesettürlü hanımdan ya da sakalından dolayı insanlar vahşice katledilmişti. Olaylar her geçen saat büyümeye, devlet gözlerini kapatmaya, güvenlik güçleri şehit vermemek için korunaklı karakollarında olayları izlemekle yetinmeye devam edince, Müslüman halk kendi güvenliğini kendisi almaya başladı. Kendilerinden başka bir güç olmadığını zanneden ve kadın elbiseleriyle eylemler yapan vandallar, karşılarında Müslümanları görünce inlerine çekilmek zorunda kalmışlardı.
Planlarının tutmadığını ve aleyhlerine döndüğünü gören Selahaddin Demirtaş, 9 Ekim’de başından dibine kadar boncuk boncuk terleyerek yaptığı açıklamada “Provokatörler bazı yerlerde devreye girdi, şiddet eylemlerini yapan kişiler oldular. Bayrak yakma, büst yıkma olaylarını yaptılar. Şiddeti büyüten HDP'nin çağrısı değildir. HDP, ‘Silah, şiddet kullanın’ demedi” diyerek sokaktan çekilme çağrısı yaptı. Bu açıklamada dahi Müslümanlara yönelik şiddet için bir pişmanlık duymamış, sadece bayrak ve büst yakanların provokatörler olduğunu belirtmiştir. Yani cinayetlerin kendileri tarafından yapıldığını zımnen kabul etmiştir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30 Aralık 2020 tarihinde Kobani olayları nedeniyle bir iddianame hazırlanmış ve PKK’nin siyasi uzantıları yargılanmaya başlanmıştı. Dava, 16 Mayıs’ta karara bağlandı, ancak ne yazık ki sanıkların hiçbirisi cinayetlere sebep olmaktan, cinayetlerin emir ve direktiflerini vermekten ceza almadı. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, suç işlemeye tahrik, terör örgütü propagandası yapmak, örgüt üyesi olmak gibi daha basit suçlamalar nedeniyle ceza verildi. Yasin Börü ve arkadaşları başta olmak üzere toplamda 37 kişinin ölümüne sebep olan Selahaddin Demirtaş, eften püften suçlamalarla 42 yıl cezaya mahkûm edildi. Bu davada, Zübeyde Zümrüt’ün adı bile yok. “Es-Sebebu ke’l faili” yani “Sebep olan yapan gibidir” kaidesince olayların fitilini ateşleyen Selahaddin Demirtaş’ın, Zübeyde Zümrüt’ün ve insanları sokağa çağıran HDP bildirisinde adı ve imzası olan herkesin her bir cinayete karşılık ceza almaları gerekirdi.
Verilen bu cezalar, onlar için ceza değil, bir ödül olmuştur. Bu cezalar, aynı zamanda siyasi pazarlık cezalarıdır. Eğer kendilerine cinayetten ceza verilmiş olsaydı, bu cezaların affı zor olacağı için daha hafif cezalar verilerek siyasi pazarlıklara kapı aralandı. Dolayısıyla Yasin Börü ve arkadaşları ile öldürülen diğer insanlar için adalet tecelli etmemiş, verilen cezalarla kemikleri sızlatılmış, sevdiklerinin yüreklerindeki acılar yeniden alevlendirilmiştir.