Okumanın Gayesi
Bilgi insanoğlunun önünü aydınlatan, onu cehaletin karanlığından hikmet ve mânâ ışığına kavuşturan, tekâmül yolculuğunda insanî vasıfları kazanabilmesi için olmazsa olmaz bir yol azığıdır. Esasen insan hep bilmek ister; hayat hakkında, kâinat hakkında ve kendisi hakkındaki her şeyi. Bilgiye giden yolların bir tanesi de şüphesiz okumaktır. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “Oku”dur. Demek ki bilmek için okumalı insan; kâinatı, tabiatı ve en çok insanı okumalı.
Okumalar türlü türlü olduğu gibi okumanın da amaçları farklı olabiliyor. Kimi nefsini tatmin için, kimi şöhret ve şan için, kimi daha Aristokrat görünmek için, statü için, maddi çıkar için, meslek ve saygınlık için, farklı görünmek için, üstünlük taslamak için... Bu saydıklarımızın hiçbir tanesi okumanın gerçek gayesi olamaz ve insanı hakiki manada bilginin ve hikmetin ışığına kavuşturamaz. Müslüman kişi Kur’an’dan aldığı ilk emir olan “Oku” emrinin devamında gelen ve okumanın gayesini bildiren ayeti ıskalayamaz. “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku.” Demek ki Allah adına okumalı. Allah adına değilse hiçbir okuma ve bilgi sonuç itibari ile hayır değildir. Nitekim tarih boyunca okuyup yazan, ömrünü okumaya vakfeden sözde filozoflar en mühim noktayı “Allah adıyla oku” emrini ıskaladıkları için bilgileri asıl gayesine ulaşamamış ve Yaradan’ı bilmedikleri için insanı da doğru değerlendirememiş ve neticede bozuk ideolojiler ve safsatalar üreterek kendilerini ve kendilerine tabi olanları okumuş cahiller olarak bırakmışlardır. Evet, okumalı insan ama neyi ve nasıl okuyacak? İşte Âlâk suresinde bunu bildiriyor Rabbimiz. “Oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı” Öncelikle Allah adına oku ve sonra kendini oku ey insan! Kendini okumaktan kasıt nefsini bilmektir. Bunun için ilk yaratılış aşamalarına ve neyden yaratıldığına bak diyor Allah. Bak ki; aczini, fakirliğini, zayıflığını ve en önemlisi abd olduğunu bil. İki büklüm ve üç karanlık içinde balık misali dokuz ay anne karnında aşama aşama yaratılıp hayata sıfır bilgi ve üryan olarak, sonsuz ihtiyaç ve yardıma muhtaç olarak yaratıldığını hatırla. Yani bil kendini ey insan! Sen kulsun. Çağımız insanı bu büyük hakikati ıskaladı. Okumak isteyen, üniversiteler bitiren, kurslar, diplomalar, sertifikalar çoğaltan ama netice itibariyle asıl mesele olan kendini ve Rabbini bilmeyi unutan ve her okuması daha çok insani yönünü sükuta uğratan güruhlar çoğaldı. “Kendini bilen Rabbi’ni bilir.”
Okumalarımız insani yönümüzü arttırmıyorsa, tevazuumuzu, merhametimizi, insaniyetimizi, paylaşım duygumuzu, eşitlik ve adalet anlayışımızı geliştirmiyorsa okumanın amacı ıskalanmıştır. Okuduğumuz kitaplar ve okullar kibir ve enaniyetimizi arttırıyor ve insanlara tepeden bakmamızı sağlıyorsa, okuduklarımızla hava atma ve şöhret kazanmamıza sebep oluyorsa boşa okuyoruz demektir. Okudukça kendimizi halktan uzakta ayrı bir yerde görüyorsak, bencil ve egoist bir kişiliğe bürünüyorsak aslında Allah adına okumamışız demektir. “Bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım göğe değerdi” diyor ilmin kapısı Hz. Ali… Okudukça bilgi eksikliğimizi fark eder; “Ya Rabbi ilmimi arttır, tamamla!” diye dua ederiz tevazuyla. Yoksa ben şu şu konularda çok iyiyim, şu dalda uzmanım, bu alan benim ustalığım, diyerek ilme doyduğunu ifade etmek cehalettir. Bilgisizliğini bilmek, eksikliğini fark etmek ve en önemlisi okumaya başlarken asıl maksadın Allah adına okumak ve Allah ile olan münasebetimizin kulluk zemininde ve abd olduğumuzun bilincinde olarak okumaya başlamalı ki okumuş cahiller ve “kitap yüklü merkepler” olmaktan kurtulabilelim. İlim ve hikmet deryaları önümüze açılsın ve Rabbimiz ilmimizi arttırsın.