• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Iskalıyoruz çoğu zaman hedefimizi. Yakalayamıyoruz o anki mananın özünü. Hep başka yerlere, ait olmadığımız ve sahip olmadığımız şeylere göz diktiğimiz için elimizde o anda bize verilen nimetlerin kadrini, kıymetini anlayamıyoruz. Geleceği garantilemek adına şimdiki zamanı da yitiriyoruz avucumuzun arasından. Kafamızın içindeki yüzlerce hedefi önemsediğimiz halde şu anda yakaladığımız fırsatı fark etmeden kaçırıyoruz. Bu durum bizi her an daha dikkatsiz ve duyarsız kılıyor gerçek gayelerimize ve sorumluluklarımıza.

Mesela dünyanın başka bir coğrafyasındaki acı bir hadiseye üzülüp odaklanmışken hemen önümüzden geçen ve elimizin ulaşabildiği bir mazlumu ıskalıyoruz. Gündemdeki bir olaya yoğunlaştığımız bir anda çok yakınımızda olan/biten ve bizim çabamızla düzelebilecek durumlara bigane kalabiliyoruz. Kafamızda merhamete muhtaç insanların listesi geçiyor ve keşke elimden bir şeyler gelse dediğimiz bir anda önümüzden geçen ve bir sıcak dost tebessümüne muhtaç birini görmeyebiliyoruz. Peki ya şahsi sorunlarımız ve geçici dertlerimiz uğruna duygularını, hassasiyetlerini, ilgi ve sevgiye muhtaçlığını ya hiç ya da çok geç fark ettiğimiz ailemiz, eşimiz ve evlatlarımız. Geçip giden zaman içerisinde hemen yanı başımızda hızla değişen bize muhtaç evlatlarımız ve yakınlarımız. Başkalarını memnun etmek adına gösterdiğimiz çabalarımızı maalesef çocuklarımız için göstermiyoruz. Yanımızda olmaları onları nazarımızda emniyet ve garantiye aldığımız yanılgısına düşürüyor. Oysa en yakında olan bazen ruhen en uzağa düşebiliyor. Yetişmemiz gereken işin telaşına kapılmışken bir tas suya muhtaç kediyi fark edemiyoruz. Dikkatsizlik en önce merhamet ve ilgi pınarlarımızı kurutuyor. Allah nezdinde sorumlu olacağımız amellerimiz şu anki durumumuzdur. Gelecekte çok iyi biri olma hayali kurup evde terör estiriyor kimimiz.

Her yeni gün ve sabah, her doğan şafak bize son emanetmiş gibi baksak. Bazen trafikten başımızı kaldırıp göğe de baksak. Gökyüzü mavi; ağaçlar yeşilmiş, üstelik huzur da veriyormuş, deyiveririz ansızın. Yeni açılmış çiçeği fark etmek, yeni doğmuş bir bebeğin ağlama sesini hayatın seslerinden ayırt edebilmek. İlgi ve tebessüm bekleyen yaşlı komşuya gülümsemek, somurtkan bir çehreye huzur dolu bir bakışla selam vermek bedava ve çok basit iyiliklerdir an içinde yapılabilen. Önümüzden koşup geçen çocuğun başını okşamak. Anda yapılabilir. Ekstra zamana bırakılmaması gereken meseleler bunlar.

Ev ahalisinin hal- hatırını sormak, anda kalmak adına bir kahve içimlik huzur vakitleri ayırmak telefonsuz. Birbirinin yüzüne bakmak, yüz hatlarını incelemek. Kendi ruhunu dinlemek ne kadar zaman alabilir? Tefekkür saati, odaklanmak iç sesine ve biraz uzaklaşmak gürültüden. Rüzgar hışırtısı, titreyen yaprak ve nazlıca ağaçtan düşüşü. Iskalamadan geçebilsek bu mevsimi, bu ayı, bu haftayı, günü, saati ve anı... Ne çok değişirdi o zaman hayattaki her şey.

Küçük görmesek, önemsiz görmesek kırgın bir yüreğin çırpınışını, hırsımıza ve öfkemize yenilmesek mesela. Özür dilemenin, af etmenin, teşekkür etmenin bizi küçültmediğini fark edebilsek. Çocukça bakabilsek hayata bazen. Bir çocuk saflığına ne kadar çok ihtiyacımız var. İncinmenin sadece bize has olmadığını bilsek keşke. O zaman anlardık tek bizim canımızın olmadığını. Ve verilenlerin emanet olduğunu. O zaman hayat bambaşka bir tazelikte sunardı mucizelerini, renklerini…

İlahi lütuf kapılarına mazhar olabilmek için anı yakalamak lazım her hâlükârda. Ben kimim? Bunu bilmek. Kendini bilen Rabbini bilir, demişler. Bilsek insan olmanın inceliğini ve sırrını, tek bir nefsin tüm nefislerle aynı olduğunu. Dünya daha yaşanılası bir yer olurdu kim bilir...

Yazarın Diğer Yazıları