• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Bir programa katılmıştım geçen. Program, Allah’ın okunan kelamıyla başlamış gönüllerimizi mest etmişti. Ardından açılış konuşması yapıldı. Amaç ve hedefler, verilen mesajlar umut verici ve bir Müslüman olarak onur duyulacak türdendi. Peş peşe söz alan konuşmacıları dinledikçe o manevi atmosfer öylesine derinleşmişti ki programa katılan dinleyicilerden biri duygusal olarak coşmuş ve o duyguların etkisiyle ufak çaplı bir nöbet geçirmişti. Kısa süreli bir panik yaşansa da program tüm heyecanı ve güzelliği ile devam etti. Yıllar önce kaybedilmeye başlanan değerlerimizin aksine öyle resmi bir kurumda bu kadar güzel mesajların verilmesi, gençlere zaman ve mekanları aşan evrensel ideallerin hatırlatılması, İslam’a ve tüm Müslümanlara sahip çıkma ve tüm manevi değerlerin korunacağına dair verilen sözler, dünyanın dört bir yanındaki Müslüman ve mazlumlara sahip çıkma adına bir misyonun sık sık vurgulanması, ümmet şuuru ile tüm Müslümanlara kucaklayıcı ve birleştirici bir sesleniş...Allah’ım ne kadar güzel ve ne kadar umut verici diyordum içimden. Bir yandan da gözlerim yaşarıyordu. Program akışı harika ilerliyordu. Derken müzik için alet edevatlar çıkarıldı. Ufak bir konser yapılacaktı anlaşılan. İlahi söyleyecek bir sanatçı mı çağırılmıştı acaba diye düşünürken bir bayan ve genç kızlardan oluşan bir müzik gurubu sahnede gayet Avrupaî bir tarzda bacak bacak üstüne atılmış, kimi kısa etekli baş açık kimi kapalı peş peşe şarkı ve türküleri sıraladılar. Gayet normal bir şey gibi izleyici ve sunucular eşliğinde alkışlar havada uçuştu. Kendimi bu manevi atmosfere kaptırmışken bu görüntü ile afalladım. Ne oluyordu gerçekten? Zihnimde her iki sahneyi yan yana getirdikçe hayretler içinde kalıyordum. Afallama ve ardından yaşadığım hayal kırıklığı aslında son 25 senedir içine düştüğümüz halin özeti gibiydi. Biz İslam’ı bilmiyor muyduk? Ya da İslam’ın bir ucundan tutup ta işimize gelmeyen emirlerine kör mü olmuştuk? Nasıl bir anlayış ve yanılgı içerisindeydik ki bu denli inanç ve değerlerimizle çelişebiliyorduk? Nerede başlamıştı kırılma? Bu acıklı halimiz hiç bizi düşündürüyor ve kalbimizi titretiyor muydu? Bu gafil halden kalbi titreyen kaç kişi vardı? Allah’ın ayetleri ve hükümleri değişmediğine göre nasıl açıklanabilirdi bu halimiz? Çağın ve şartların değişmesiyle İslam’ın yaşanılamayacağına mı inanmış ya da inandırılmıştık? Uygarlık ve medeniyet anlayışımızı hangi inanç ve değerler üzerine bina etmiştik? Hem aydın hem takvalı olunamıyor muydu? Sahi toplumun okumuş kesimini bazı ayetler “tesettür ve mahremiyet sınırları gibi” kapsamıyor muydu? Özellikle okur-yazarlığın arttığı ve akademik başarının daha çok önemsendiği günümüzde kız annelerinin okuyan kızlarının tesettürsüz olması gerektiği gibi bir anlayış nereden kaynaklanıyordu?

Yani şu yanlış ya da eksik İslam anlayışımızın sorgulanmaya ihtiyacı yok mu? Hadi gelin bu ahval üzerine biraz konuşup halimizi analiz edelim desek bu kesimden kaç kişi cesurca gelir? Kur’an ve sünnet iki sağlam kaynak olarak aramızda durduğuna göre inanç ve amellerimizi neden batılı anlayışa göre şekillendiriyoruz? Uygar olmanın yegane yolu batı ve batılın bize dayattığı, hakim kültürün gözümüze soktuğu sapkınlıklara boyun eğmek mi yani? Biz desek ki hayır biz batının bize dayattığı bu yaşam şeklini kabul etmiyoruz, İslam’ın çizdiği sınırları aşmayacağız. O zaman size göre biz aşırıya mı gitmiş oluyoruz? Toplumda bu çizgide yaşayanlar sizin gözünüzde ucube ya da çağı ıskalayanlar olarak mı görünüyor? İslam, emirlerinin helal ve haramlarının net olarak ortaya konduğu bir din iken bu emirleri görmezden gelerek sadece onun edebiyatını yapmak, güzel ve edebi bir üslupla anlatmak ardından da yaşantı olarak onunla çelişmek imanî ve mantıkî olamaz. Neler oluyor Allah aşkın bir açıklar mısınız? Allah’ın emirlerinde hiçbir değişim söz konusu değilken yaşantımızdan eksilte eksilte ne hale getirdik? Güncelleme, yenileme, çağdaşlaşma...bu safsatalara mı inandık acaba? Bu ikircikli, eksik ve yanlış anlayışın hayatımızı ne hale getirdiği ortada. Bir asırdan fazla bir zamandır Müslümanlar olarak ağır bedeller ödedik, derin acılar yaşadık, yaşıyoruz. Bu acı ve savurulmuşluklarımızın sebebi bu samimiyetsiz ve istikrarsızlığımız değil mi? Avrupa’yı her konuda rehber edindiğimiz için bu acı ve ızdıraplar hiç bitmiyor. Toplumun okuyan ve tahsilli kesiminin çoğunun durumu maalesef böyle. Ciddi bir silkelenişe ihtiyacımız var. Aksi halde bir ur gibi günden güne yayılan ve saf niyetli olup İslam’ı yeni yeni öğrenen insanları da bu yanlış anlayışa kurban ederiz. Bu yeni ve yanlış İslam anlayışı nefse ve heveslere de uygun olduğu için özellikle genç kuşağı ifsad etmektedir. Başı kapalı olduğu halde her türlü bayağı halin içine düşen ya da kafası kapalı olup bedenini ortaya saçan ve her ortama ayak uydurabileceğini savunan gençlerin ve yetişkinlerin sayısı her geçen gün artıyor. Öz İslam’ın yaşanabileceğine olan inançları yok edilmiştir adeta.

Bizim sağlam karakterli, İslam’ın özünden taviz vermeyen, okuyup araştıran, kültürlü, aydın, öngörü sahibi, çağın gelişmelerini ıskalamadan da İslam’ın yaşanabileceğini gösteren gençlerin sayısını arttırmaya ihtiyacımız var. Okumanın tesettüre engel olmadığını, evlenirken İslami kriterlere dikkat edilince yine de o düğünün güzel olduğunu, evlenince ya da mezun olunca Allah’ın ayetlerinin hükmünün üzerimizden kalkmadığını. Yani Müslümanca yaşamak, ticaret yapmak, evlenmek, okumak, çalışmak mümkündür bunun yaşayan örneklerini çoğaltmak her duyarlı anne-babanın, eğitimci ve hocaların öncelikli hedefi ve işi olmalı. Aksi halde topum ahlakının İslam’dan gün gün uzaklaşmasının vebali hepimizin boynunadır dostlar.

                              

 

 

Yazarın Diğer Yazıları