Nurlu Mekanlardan Sızan Işık
“(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki; Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah-akşam O’nu tesbih ederler.” (Nur Suresi, 36)
İnsan hayatında evin fonksiyonu ve önemi insanlığın varoluşuyla birlikte başlamıştır. Yani nerede insanın varlığı ve öneminden bahsedilirse insanın içinde yetiştiği evden de bahsedilir.
Yüce Allah tüm yeryüzünü yaratmış, bazı yerlere ve mekanlara diğer yer ve mekanlardan daha çok önem vermiş ve üstün tutmuştur. Kabe-i muazzamanın içinde bulunduğu harem bölgesini ve Mekke'yi tüm bölgelerden daha üstün tuttuğu gibi.
Allah'u Teala yeryüzünde adının anıldığı hükmünün icra edildiği yerlere diğer yerlere nazaran daha fazla feyiz, rahmet ve nur indirdiğini buyuruyor kitabında. Ne zaman ki fısk ve fücur yeryüzünü kapkara bir perde gibi kapladıysa işte o demlerde bu nurlu mekanlara duyulan ihtiyaç kat kat fazla olur. A
llah'ın adının en çok anıldığı ibadethaneler, camiler, medreseler, İslami dernek ve vakıflar ve mümin haneler bu nurun en yoğun olduğu rahmanî mekânlardır. İnsan ruhunun azgın dalgalara kapılmışçasına sağa-sola yalpalandığı şu küfür ve isyan dolu zamanda, demir atacak, selamete erecek güvenli limanlardır bu mekanlar.
Maddi-manevi kirlerin, günah ve isyanın kararttığı kalplerin temizlenip parlatılacağı, süflî arzu ve ihtirasların gemlerinden kurtulup set kabul etmez ruhların aşkın duygularla coşacağı, dünyadan âzâde, âlemlerin üzerinde seyr-i süluk edildiği mekanlardır o evler.
Cehaletin, zulüm ve haksızlığın kol gezdiği, hikmetli sözlerin kör kalplere ulaşamadığı, heva ve hevesin esir aldığı yığınlardan kaçıp sığınılacak Hiralardır o evler.
O evlerde dokunacak kurtuluşun sancağı, o evlerde atılacak selamet tohumları ve tarihin seyrini değiştirecek, çağ açıp çağ kapatacak, tükenmiş umutları yeniden yeşertecek nesillerin boy verdiği mekanlardır o evler.
Tarihin her devrinde o evlerde başlamış değişimin sancısı. Ve o evlerde yazılmış kurtuluş destanları. Küfrün nefes kestiği, arsızlığın tavan yaptığı şu demde ne kadar da muhtacız o mekanlara. Bir ejderha misali dünyevileşme ve zevkperestlik bizleri yutmak istercesine ağzını açmışken tek kurtuluşumuz bu mekanlara sığınmaktadır.
Deccal sofrası misali Kapitalist düzenin çarkı her adım başı sihirli sözcüklerle ve efsunlu kampanyalarla bizi bireysel ve toplu olarak dünyaya köle etmiş. Düğüm üstüne düğüm atarcasına taksit üstüne taksitle bizi mağaza ve AVMlere bağlayıp esir etmek istiyorlar.
Allah'ın adının anılıp kitabının okunup öğretildiği yerler ise bu dünyevi hastalıklardan kurtulma ve o efsun ve yalancı sihrin bozulacağı, kendimize gelip uyanacağımız silkelenip dirileceğimiz yerlerdir. Gözü dünya ile boyanmış, adeta dünyalıklarla sarhoş olmuş bireysellik ve egonun girdabında boğulmuş biçarelere kurtuluş reçetelerinin verildiği yerlerdir o güzel mekanlar.
Hayatın evimizin dört duvarından ve telefon ekranından ibaret olmadığını, toplulukta rahmet ve bereket olduğunu bize gösteren yerlerdir o kutlu evler. Ekmek ve suya muhtaç olduğumuz gibi ihtiyaç duyduğumuz can damarlarımız olan o evlere dört elle sarılmalı, asla terk etmemeliyiz.
Unutmamalıdır ki dünyalık zevk, sefa coşku ve sevinçler gelip geçicidir. Niceleri gülerek ve eğlenerek ömür geçirdi, şu anda azap içinde ağlıyorlar.
Allah muhafaza o nurlu mekanları boş bırakır ve terk edersek kendi neslimizi kendi elimizle heder etmiş oluruz.
O halde hiç bir bahaneye yer bırakmadan gelin toplumu ve nesli ıslah etme adına camilere, medreselere, vakıf ve İslami mekanlara koşalım, hakkı kuşanalım Kur’an ile coşalım.
Evlerimizi de oraların atmosferine bürüyüp evlatlarımızı da o manevi atmosfer ile yetiştirelim. Ta ki boy versin umut bağlanan kutlu nesil.
Bu neslin o mekanlara duyduğu ihtiyaç nispetinde sorumluluğumuz da o denli büyüktür.
Eyy anneler, babalar! O halde haydi topyekûn o nurdan payımızı almak için koşalım...cennet bahçelerine!