• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bir Müslüman olarak kendini Allah'ın emir ve yasaklarından sorumlu gören, Müslümanların ve dünyanın gidişatı üzerinde derin derin düşünen, kaygılanan, kötü gidişat için endişe duyan, artan dünyevileşme ve azalan Ahiret ve akıbet düşüncesi, Ahirete yönelik işlerde gevşek davranma, erteleme ve önemsememeye mukabil dünyalık rütbeler ve geçici menfaatler için canhıraş bir şekilde gayret ve yarış içerisinde olan Müslümanlar, buna bağlı olarak her geçen gün sorumluklarımızdan kurtulmak istercesine üretilen içi boş mazeretler, şişirilen korkular, ütopik senaryolar karşısında şaşkına uğramış ümmet, kendi gündemini oluşturamadığı için suni gündemler ile oyalanan ve istenilen her yöne sevk edilmeye hazır koyun zihniyetli bir toplum olmaya doğru son sürat gidişimiz; gerçekten üzerinde tefekkür edilmesi ve çareler üretilmesi gereken meselelerdir...

Zaman zaman üç beş kişi bir araya gelindiğinde bu tarz dertlerden konuşur; neden ve sonuçları üzerinde kafa yorarız. Ama ne yazık ki bir ilerleme kaydedilemiyor, istenilen düzeyde yapılan çalışmalardan ve gayretlerden başarı ve bereketli ürün elde edememekteyiz.. Şunu da vurgulamak gerekir ki; başarı ve hidayet Allah'ın elindedir ve O dikemedikçe kimsenin kalbini ve yaşantısını etkilemek mümkün değildir. O dininin yegane sahibidir. Dilediği zamanda dilediği kişilerle O'nu galip kılacaktır. Burada asıl kastettiğimiz mevzu; kendi nefsimizi siygaya çekmektir. Evet, gevşeklikten, vurdumduymazlıktan, insanların rehavetinden şikâyetlerinken; acaba o hesap kürsüsüne nefsimizi samimi bir şekilde çıkarıp sorguladık mı? Hep suçlu olan başkalarıdır da biz suçsuz muyuz ki? Ya da başka bir deyişle her işimizi ihlaslı, disiplinli ve en güzel şekilde yapıyor muyuz ki? Bu sorular çoğaltılabilir şüphesiz. Sorular çoğaldıkça kendi nefsimizin de en az o suçlanan kişiler kadar suçlu olduğunu göreceğiz. Sanık sandalyesindeki nefsimiz olunca hemen müdafaa etmek isteriz. “Ama aslında” ile başlayan savunma cümleleri hazırlarız ar arda. Şunu unutmamalı ki; kişi nefsini düzeltmeden kimseye etki edemez. Etki edemeyişin en başındaki sebeplerden bir tanesi ve en önemlisi; iman noktasındaki zafiyettir. İnandığımız hakikatlere yeni baştan, sanki Kur’an ayetleri yeni nazil oluyormuşçasına sanki Rasulullah (s.a.v) aramızda yaşıyormuşçasına yeniden aşkla ve tüm kalbimizle iman etmeliyiz.

Evet biz aşk ve samimiyetimizi kaybettik. Çok bilmekle güzel konuşmakla, teknolojik olarak donanarak, yabancı müsteşriklerden bol bol alıntılayarak başarılı olabileceğimizi zannettik ve yanıldık.

İmanın ve samimiyetin edebiyatının yapılamayacağını ancak yaşanarak hissedilebileceğini de

kavrayamadık İmanın tadı sadece damaklarımızda kalıyor. O’nu sindirip kalbimize ve ruhumuza tiryak ederek, tek tek her bir hakikatine yeniden iman etmeliyiz. Öyle bir iman etmeliyiz ki; tüm manevi perdeler açılıp gaybî alemi görecek olsak; imanımızda bir değişiklik olamamalı. Hakkal yakin bir iman ile, aşk ile adanmış bir ruha sahip olursak; her nefesimizin her kelamımızın ölü ruhlara can üfüreceğine şahit olacağız. Mevlâna'nın dediği gibi “Söz yürekten çıkarsa yüreğe gider, ağızdan çıkarsa kulağı aşamaz.”

Bunlar imkânsız şeyler değildir Yeter ki inanalım değişip kemale erebileceğimize. Yeter ki çiğ kalmaktan ıstırap duyalım. O ıstırabın ateşi kalbimizde harlanınca pişecek ve pişireceğiz. Ya da bir ömür boyu olgunlaşmayı bekleyen meyve gibi ham duracağız hayat dalımızda. Yüce Rabbimiz her iki duruma da insanı müsait kılmıştır: Ahsen-i Takvim ve esfele safilin. Ya en yüksek mertebe ya da aşağıların aşağısı. Tercih bizim. Ömür tek ve kısa, yol uzundur. Bu yolu aşmak Rıza-i ilahiye ulaşmak kuru lafla esefler ve şikâyetlerle olacak iş değildir. Kararımızı tez vermemiz ihlas ve azmi kuşanmamızın zamanı çoktan gelmiştir. Gayemiz Allah'tır madem, bir gönle dokunmak adına, önce gönüllerimizi Mevla’mıza açalım.

Çok güzel bir reçete vermiş bizlere, bir zamanlar adı deliye çıkmış bir veli: Tövbe kökünü, istiğfar yapraklarını karıştır. Kalp havanında tevhit tokmağı ile döv. Göz yaşı ile yoğur, aşk fırınında pişir.

Sabah akşam bol bol ye.

Bu harika tarif ile var mıyız hasta gönüllerimizi tedavi etmeye? Her şeye yeniden, ümit ile şevk ile Bismillah deyip başlayalım ki; ahirimiz hamd ile sena ile tamamlansın.

Yazarın Diğer Yazıları