• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

      Kur-an'ı Kerim'in birçok yerinde İsrailoğulları’ndan,  onların davranış ve ahlakından, peygamberlere karşı tutumlarından, olaylar ve imtihanlar karşısındaki tavırlarından bahseder. Yüce  Rabbimiz’in geçmiş bir kavmin durumunu ve yaşadığı olayları muhtelif surelerde bu kadar tekrar etmesinin bir hikmeti de; İsrailoğulları’nın içine düştüğü ahlâkî zafiyetlerin, inatçı, tövbesini çabuk bozan, günaha ve azgınlığa meyilli yapısının tüm insanların fıtratında iyileştirilmesi gereken manevi hastalıklar olmasından dolayıdır. Yoksa Rabbimiz hâşâ bize sırf hikâye olsun diye bu kadar ısrarla ayetlerde beyan etmiyor.

     Son zamanlarda dünyanın ve ülkemizin yaşamış olduğu bela ve musibetler karşısında insanlık olarak takındığımız tavır ve tutumlar aklımıza tarihte geçmiş ümmetlerin hayatını getiriyor. Allah’ın emirlerinden uzaklaştıkları zaman uyarılan, uyarıları dikkate almadıkları zaman belalara duçar olup o esnada Allah'a yalvaran, belalar kalkar kalkmaz tekrar eski kötü hayatlarına devam eden akabinde helak olan kavimleri getiriyor.

     Tarihten ders çıkarmayı bilmeyen bir millet dikiz aynası olmadan trafiğe çıkan bir araba misali her an kaza yapabilir. Özellikle son bir yıldır yaşanan bela ve musibetlerin sıklığı ve çeşitliliği insanlık olarak içine düştüğümüz günah bataklığının ne denli derin olduğunun göstergesi gibidir. Daha birinin etkisi devam ederken başka bir felaketle karşı karşıya gelen insanlık; imtihanın o yoğun anında bir nebze olsun durup haksızlığını ve azgınlığını anlıyor. İnsanlıktan ne denli uzaklaştığını fark ediyor. Eller semaya açılıyor, meydanlarda diz çöküp dua ve tövbeye yöneliyor. Biraz zaman geçince imtihanın etkisi geçiyor ve yeniden eski süfli arzuların, baş döndürücü modern ve hızlı hayatın şaşaasına kapılıp Rabbini unutup yoldan çıkıyor maalesef.

Bakara suresi 63.ayetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almıştık. Tur Dağı'nı tepenize kaldırmış ve “Sakınınız diye size verdiğimiz kitabı sıkı tutun, onun içindekilerini düşünün demiştik.”

     Yüce Allah yola gelmez, inatçı ve gafil toplulukları çeşitli şekillerde uyarmış, tehdit etmiş ve azabından sakındırmıştır. Bu uyarı ve tehdit bazen gözle görülmeyen bir virüs bazen sel ve yangınlar bazen de şiddetli depremlerdir. Çok kısa bir zaman diliminde ülkemizin hemen her bölgesi sallandı, mal ve can kayıpları yaşandı. Ayrıca salgın sebebiyle birçok sevdiğimiz insanı kaybettik ve kaybetmeye de devam ediyoruz.

     Evet, kalben sıkı sıkıya bağlandığımız ve uzun vadeli plan ve projelerimizi üzerine kurduğumuz ve hiç ondan ayrılacağımızı hatırlamadığımız ve bir türlü faniliğine kani olmadığımız dünyamız elimizden kayıp gidiyor. Vefasız bir sevgili misali bize sırtını dönüp giderken daha ne zamana kadar arkasından soluk soluğa koşturup duracağız. Maddi ve manevi buhranlar yaşıyor, her taraftan kuşatılmış bulunuyoruz. Tüm tehlikelere ve ölüm bize bir nefes kadar yakın olmasına rağmen daldığımız gaflet uykusundan bir türlü uyanamıyoruz. Ara sıra ayıldığımız zaman da aşırı boş meşguliyetlere ve faydasız işlere zaman ayırdığımız için tekrar dipsiz uykumuza geri dönüyoruz. Sarhoş misali beynimiz uyuşuk, bedenimiz gevşek bir şekilde rehavete kapılmışlık ve sorumsuzluk içerisinde bocalıyoruz. Bizi uyandırmak isteyen ve sarsan kişileri sevmiyoruz. Bizimle gülüp eğlenecek, eğlendirecek kişi ve ortamlar arıyoruz. Yüz yılı aşkındır İslam ümmeti olarak bu halde dolanıp duruyoruz. Evlerimizde bolca zaman geçirecek oyuncaklarımız var, eğleniyoruz(!). Birileri de bizimle eğleniyor, kutsallarımıza saldırıyorlar.

     Kendimize ve topluma karşı Allah’ın bize yüklediği sorumlulukları düşünmenin zamanı gelmedi mi? Derin uykuya dalmış toplulukları az sayıdaki uyanmışların uyandırması yetiyorsa neden bu tehlikeli uykudan uyanmıyor ve uyandırmıyoruz. Sahi bu mahmurluk ve sersemlik yetmez mi? Önümüzde uzun ve çetin ahiret yolculuğu var. Ve bu zorunlu sevkin sırası her an bize gelebilir. O halde görev başına ciddiyetle ve Allah'tan haşyet duyarak geçmek zamanıdır. Unutmayalım ki dünya, ahiret saadetini kazanacağımız yegane ticaretgâhtır. Kaybedenlerden olup helak olmamak için tam bir teslimiyet ve gayretle çalışmak gereklidir. Oyalanıp boşa harcayacak zamanımız yoktur. Ömür kısa, yol çetin ve uzundur. Rabbim bu zorlu yolda bize yardım etsin. Uyanık ve gayretli bir ömür nasip etsin, tüm bela ve musibetlerden muhafaza edip selamete eriştirsin inşallah. Vesselam...

Yazarın Diğer Yazıları