Hamaset ve egemen siyaset paralelinde: Ak Parti
Dün olduğu gibi, bugünün de politikacıları ilkesizliği kendine şiar edindiklerinden dolayı günümüzün siyaseti dibe vurulmuş durumda. Günümüzün siyaset anlayışı iktidara gelmek ya da iktidarda kalmak adına her türlü yolu meşru görmekte. Özellikle de seçim atmosferinde bu makyavelist siyaset anlayışı daha çok belirginleşiyor.
Siyasetçilerin birbirlerini mesnetsiz iddialarla ve algılar üzerinde suçlamaları güdülen bu siyaset anlayışının bir nedeni ve sonucudur. Zira iktidara gelme biçimi bu siyaset anlayışının gidilmesi gereken zorunlu yoludur.
Bu siyaset biçiminden kurtulmanın ya da dışında kalmanın yolu ise yol haritasının doğru çizilmesinden önce yönümüzün doğru olmasına bağlıdır. Zira doğru yolda ilerlemek için başlangıçta yönümüzün doğru olması gerekir. Yol ve yön birbiriyle doğru orantılıdır.
Tek başına yolun doğruluğu ara araçların doğru kullanılmasına bağlı olmakla esas amaca hizmet etmediğinden aldatıcıdır. Esasen daha bir üst perdeden bakmayı zorunlu kılan ve kullanılan araçların da ötesinde hakikat kendisini sınayan ve sadece bu yönün gerekli kıldığı araçlar doğru amaca hizmet edecek olan ise yöndür.
Bugünün iktidar partisi olan AK Parti`nin geçmişi ve bu güne kadar ki anlayışı da egemen siyasetinde farklı bir yol haritası olduğunu göstermiyor. Nitekim AK Parti`nin izlediği siyasete bakıldığında başkanlık sistemine geçebilmek dolayısıyla Anayasayı değiştirebilmek için yeterli çoğunluğu sağlamak için her türlü yolu meşru görüyor. Bununla birlikte rakiplerini alt etmek için her aracı meşru gören bir siyasi anlayışı var.
AK Partinin siyaset anlayışı ilkesizlikle birlikte hamaset edebiyatına dayalıdır.
AK Parti siyaset anlayışı ilk kurulduğu günden bu yana içi boş hamaset anlayışına dayanmakta; tribünlere oynayarak toplumsal algılara yön vermeye çalışarak oy kazanmaya endeksli bir siyaset güttü/güdüyor.
Esasen yapmaya çalıştığı hamaset politikasıyla “gaz alma” dan öte bir şey değildir. AK Partinin yön seçimi bir yana iktidar vaatlerinde kullandığı söylem dahi bu siyaset biçiminden uzak değildi. Nitekim AK Parti`nin iktidarında şu üç belirgin söylem ön plandaydı.
Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar
İleri demokrasiyle! yolsuzlukla mücadelede ileri bir aşamaya geçildi. İLERİ YOLSUZLUK! Yolsuzluk konusunda kendisinden önceki egemen iktidarın akıl edemediği yolsuzlukları yaptılar/yapıyorlar.
Yolsuzluk konusundaki iddiaların cüz-î bir kısmı gerçek olsa da, bu başlı başına AK Parti iktidarının yolsuzluk bataklığının içinde olduğunu gösteriyor.
Gelinen aşamada yolsuzluk boyutlarını tahmin etmek bile mümkün değildir.
Ancak ve ancak iktidarın el değiştirmesiyle birlikte yolsuzluk bataklığı gün yüzüne çıkabilecektir.
Yoksullukla mücadelede de başarılı olduğu söylenemez. AK Parti`nin yaptığı orta sınıfı daraltmak, kendisine bağımlı bu dar yeşil sermaye tabakasıyla, toplumun yoksullaşmasına hatta daha kötüsü yoksullaşan topluma “sadaka” kültürünü aşılayarak bunu algılayabilme ve karşı çıkma yeteneğini dahi elinden aldı.
bağımlı bir açlık, yokluk, yoksulluk, işsizlik bataklığında olduğundan durumunun farkına varamamaktadır. Nitekim Erdoğan`ın 5 milyara mal olduğu söylenen 1150 odalı sarayına toplumsal bir karşı çıkış olduğunu söylemenin zor olması toplumun algı ve karşı çıkma yeteneğinin elinden alındığının apaçık göstergesidir.
Yasaklar, konusunda ise kısmen bir rahatlama getirse de yaptığı bazı düzenlemelerle verdiğinin 2 mislini almakta. Örneğin bugünlerde Meclis Genel Kurul`unda görüşülen İç Güvenlik Yasa Tasarısı hak ve yasaklar bakımından dahi 90`lı yıllara bir dönüşü getirmekte.
Bununla birlikte AK Parti, 28 Şubat anlayışının getirmiş olduğu yasaklarla MAĞDURİYET EDEBİYATI üzerinden RANT sağlamakta.
Ak Parti, dış siyaseti de hamasetle idare etmeye çalışmakta. Ancak uluslararası siyaset hamaset edebiyatına göre değil; reel politiğe göre şekillenmekte. Bunun için de Türkiye`nin dış politikasının “sıfır” sorun olan hedefi “sırf” sorun oldu.