• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Aylardır ülke gündemini en üst sıralarda meşgul eden HSYK seçimleri nihayet sona erdi. Kandan beslenen vampirlerin bayramdan bu yana sergilemiş olduğu vahşet HSYK seçimlerinin gündemini gölgelediyse de yine de seçim sonuçları üzerine ülke gündemi meşgul edilmekte.

12 Ekim`den önce de Yargıtay ve Danıştay`da seçimler yapılmış ve beklenildiği şekliyle FG grubu 5 üyeden 3 ya da 4 üye kazanmıştı. Hiç şüphesiz bu başarı HSYK`nın yapısını da değiştiren 12 Eylül 2010 referandumu sonrası Yargıtay ve Danıştay`da açılan yeni dairelere atanan üyelerin tamamının bu gruptan olmasından kaynaklandığı anekdotuna da yer vermek gerekir. Ancak HSYK`da dengeleri asıl belirleyen ise 12 Ekim`de gerçekleşen seçim idi. Nihayetinde Hükümet`in desteklediği YBP 8 üye alarak seçimi kazandı. FG grubu ise sadece idari yargıda 2 asıl üyelik aldı. HSYK seçimlerini bu denli önemli kılan ve seçimin bu şekilde sonuçlanmasını etkileyen asıl faktör 17-25 Aralık sürecidir. 17-25 Aralık süreci olmamış olsaydı hükümet ve FG grubu tek listeyle seçime girer ve muhtemelen hepsini kazanırlardı.

Her ne kadar hükümetin desteklediği YBP kazanmış olsa da istatistiki veriler bazen vakayı doğru okumamıza engeldir.  Onun için seçimde hangi tarafın kazandığının ya da kaybettiğinin analizi gerekir.

12 Ekim`de yapılan seçimde kendi listesinden 8 üye seçtirerek başarı elde ettiğine inanan YBP aslında grupsal olarak seçimi kazanmıştır. Zira bu seçimin kazananı yoktur.

Seçimin asli unsuru olan FG grubu hem bağımsız adaylar çıkardı hem de Yarsav listesinden seçime girdi.  FG grubu hiç kuşku yok ki seçimlerde istediği başarıyı yakalayamadı. FG grubunun “önce kazanmak, olmayacaksa kaybedeni belirlemek” yönündeki stratejisi de tutmadı. Genel Kurulda çoğunluk olan 12 üyenin altına düştü. Ancak FG grubu 4500`e yakın oyu olduğunu da ispatlamıştır. 14 bin üyelik yargı camiasının arasında 4500`e yakın örgütlü oy çok önemli bir sayı olup dengeleri değiştirebilecek bir sayıdır. Bu sayı yargının %40`ının, FG grubuna yakın olduğunu gösterir. Bu da yargıda ciddi bir güç olduklarını da gösterir.

Bir diğer kaybeden ise Yargıçlar Sendikası üyelerini bünyesine alan Yarsav`dır. Her ne kadar kendileri kabul etmese de FG grubuyla muta nikâhı kıyan Yarsav seçimde başarısız olmuştur.

Hükümet açısından seçim sonuçlarına baktığımızda ise, hükümet adına açıklama yapan yetkililer seçim sonuçlarından memnun olduklarını ifade ettiler. Esasen bu ifade kendi kazandıklarından değil; FG grubunun yenilmesinden doğan bir memnuniyettir. Zira hükümet de bu seçimde kaybetmiştir. Hükümetin kazandığına dair inancı çok yakın bir zamanda hayal kırıklığına dönüşecektir. Adli Yargıda 7 üyenin seçimi için yapılan oylamalarda hükümetin desteklediği sadece 2 kişi kazanabildi. Diğer kazanan üyeler ülkücü, alevi vs. üyelerdi. YBP`den asıl üyeliğe seçilen hükümet dışı 5 üye FG grubu karşıtlığında Hükümet ile işbirliği içinde olsa da siyasi dengelerin değişiminde belirleyici olacaktır.

Toplum ise önceki yazımızda da değindiğimiz gibi kaybetmeyi seçim öncesinden garantilemişti. Türk milleti adına karar vermeye yetkili olan yargı(!) yine millet/toplumu hiçe saydı. Yargının kadim devletçi, geleneksel ve hamasi yapısı aynen korundu.

Yargı açısından ise değişen hiçbir şey olmadı. Zira HSYK seçiminin öyle bir amacı yoktu. Sadece milletin kafasına inen “sopa” yı kimin tutacağı tartışılıyordu. Aynı zamanda yargı mensupları arasında bu denli ayrıştırma ve kutuplaştırma ise ilk defa gerçekleşti. Yargı ciddi anlamda politize oldu. Bununla birlikte yargının iktidarın “fahişesi” olduğu bir kez daha bu seçimle tescillendi. Zira yargı mensupları yüzlerini ayçiçeği gibi güneşe/güce döndürdüler.